Başımız Sağ Olsun!
Arşiv Yazarlar

Başımız Sağ Olsun!

Ölümün her zaman soğuk bir yüzü olmuştur. Onun için de hiç kimse ölümü kendisine yakıştırmamaktadır. Ama herkes, her canlının eceli gelince bir şekilde öleceğini de bilir. Çünkü bilir ki Rabbimin takdiri/ilahi sünneti böyledir. İnsanlık tarihi, hiçbir kimsenin/hiçbir canlının ölümsüz olduğunu bize göstermemiştir. Çünkü Rabbimiz, Kur’an’da, her canlının er ya da geç bir gün mutlaka ölümü tadacağını bize bildirmektedir (21/35).

Aslında ölüm de doğmak ve yaşamak gibi doğal bir hadisedir.

Ölümden kurtulmak, ölümsüz/ebedi olmak, hiçbir canlı için mümkün değildir. Baki olan, ezel ve ebed olan sadece ve sadece Allah’tır. Eğer canlılardan da ölümsüz olunmak olsaydı, ‘Halilullah’ dediği (4/125) ya da ‘Âlemlere rahmet olarak gönderdiği’ (21/107) peygamberleri ölür müydü? Rabbimiz, “Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?” (21/34) buyurması da bu nedenle değil midir?

Ölüm, Hz. Peygamber’in (as) buyurduğu gibi “ağızlardaki lezzetleri kaçırır…” Tanıdık birilerinin ölümü, bizlerde bir acı, bir üzüntü meydana getirir. Bu, geçicidir, belirli bir süre sonra da unutulur. Ama aslında bu, bizlere, yaptıklarımızı ve gelecekte ne yapmamız gerektiğini hatırlatması, neyi yapmadığımızı ya da neyi yapmamız gerektiğini, hatalarımızı, yanlışlarımızı, gönül kırgınlıklarımızı, küskünlüklerimizi düşündürmesi açısından önemli bir uyarı olmalıdır. Çünkü ölümle birlikte bunların telafisi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla her ölümden ders çıkarmamız, ibret almamız ve geriye kalan ömrümüzü de biraz sonra ölecekmişiz gibi yeniden tanzim etmemiz gerekmektedir. En büyük ders, en büyük nasihat olan ölümden, gerekli dersi almazsak vay halimize!

Ölüm, son değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dolayısıyla ölümle hiçbir şey bitmiyor, sona ermiyor, hiçbir şeyin de üzeri örtülmüyor ve gizlenmiyor. Rabbimiz tarafından zerre miskal hayırdan ya da şerden hesaba çekileceğimiz bildirilmektedir (99/7-8). Amel defterimiz açıldığı zaman yaptıklarımız bir bir inkâr edemeyeceğimiz bir tarzda önümüze serilecektir. İşte o gün, “yâ leytenî kuntu turâbâ(n)” (78/40; 6/27) dememizin hiçbir faydası olmayacaktır. O gün pişmanlık/nedamet duymamak için bugün, henüz bize ölüm gelmeden önce Allah’ın razı olacağı salih amellerimizi çoğaltmalıyız. Çünkü bizler, ölümle birlikte sadece işlediğimiz (hasene/salih ya da seyyie) amellerle baş başa kalmış olacağız. Rabbim bizleri ve bütün Müslümanları hasene/salih ameller işleyenlerden eylesin İnşaallah!

Allah Resulü’ne (as), ‘Mü’minlerin hangisi daha akıllıdır’ diye sorulunca; O, ‘Ölümü en çok hatırlayanlar ve ölüme en iyi hazırlık yapanlardır. İşte akıllılar, bunlardır’ buyurmuştur. Hz. Ebu Bekir’in (ra) kendisine mezar kazıyıp hazırlayan bir adama; ‘Kendin için bir mezar hazırlama, kendini mezara hazırla’ şeklinde buyurması da bizleri, düşündürmesi gerekmiyor mu? Ölüm gelmeden, o güne hazırlananlara ne mutlu!

Pandemi dönemi, insanı, en sevdiğinin acısını da sevincini de paylaşmayı ne yazık ki engelliyor. Bugün de virüsten dolayı Fikret kardeşimizi asıl yurduna/Daru’l-Ahire’ye gönderdik. Tanıdığımız ve bildiğimiz kadarıyla Fikret kardeşimiz, mü’mince bir hayat yaşamak için çırpınan, gayret gösteren bir kardeşimizdi. Bizler, buna şahidiz. En son görüştüğümüzde de bunu bir daha müşahede etmiştik. Bizler, kendisinden razıydık, Rabbimiz razı olsun İnşallah.

Rabbim taksiratını affetsin, rahmetiyle muamele etsin! Mekânını cennet eylesin!

Biz yaşayanlara düşen en önemli görev ise, ‘ölüm’den ders almak ve hayatımızın, her an ölümle neticeleneceğini bilerek hareket etmektir. Çünkü bizler için, ölümden daha büyük ders yoktur. 18.09.2021

Genç Birikim

GRUBA KATIL