İnsanı insan yapan özelliklerden biridir hata yapmak.
Bu hatalar basamaklar gibidir, kimilerini yukarılara taşır kimilerini aşağılara…
İnsanı geliştiren unsurlardan biri de hataları algılayış biçimidir. Hatalarına “beni küçültüyor” diye bakanlara karşın “beni büyütüyor” diye bakanlardır etkili insanlar. Hatalarından ders alanlar, hatalarını telafi etmeye çalışanlar ve hatada ısrar etmeyenlerdir. Onlar hataya gözlerini kapamayan, kulaklarını tıkamayanlardır. Akıllarını hatalarını ört pas etmek için kullanmayanlar, yüreklerini hataları ile karartmayanlardır. İlişkilerini hataları ile sarsmayan, mutluluklarını yanlışlarının kurbanı yapmayanlardır. Hatalarının yükünü başkalarına atmayan, suçlu aramayan, yanlışı yanlışla savunmayanlardır. Hatalarını sırtında taşımayan, gelişime engel kılmayanlardır.
Hataya gözlerini kapamayanlar…
Kişinin hatalarında ısrar etmesi gülde dikenlerin çoğalmasına benzer. Gülü tutmaya çalıştıkça dikenlerin birinden biri batacaktır eline. Kişinin kanayan eline bakıp da buna sebep olana bakmaması gibidir, hayatındaki sorunlara bakıp da bu sorunlara sebep olan hatalarını görmezden gelmesi. Etkili insanlar elleri kanadığında buna sebep olan dikene bakarlar, edilgen insanlar ise kanayan parmaklarını saracak birini beklerler.
Kulaklarını tıkamayanlar…
Bazen kişi hatasını fark edemez de kendisini uyaranlar olur. Etkili insanlar; eleştirileri dikkate alırlar, dinlerler ve değerlendirirler. Bu eleştiride kendileri için faydalı bir mesaj varsa onu alırlar, faydasız olanı atarlar. Gelişimlerine katkı sağlayan her eleştiriyi nimet olarak görürler, eleştireni de… Böylece eleştirene teşekkür ederler. Eleştiriye nimet nazarında bakmak etkili insanların özelliği iken eleştiriden kaçınmak edilgen insanların yaptığıdır. Onlar eleştirilmeyi bir zafiyet olarak algılarlar ve ondan hoşlanmazlar, çoğu zaman kulaklarını tıkamayı tercih ederler.
Akıllarını hatalarını ört bas etmek için kullanmayanlar…
Hatayı insan olmanın bir parçası olarak kabul etmeyenler hatalarından ders almak yerine onu ört bas etmeyi tercih ederler. Onlar mükemmeliyetçilik tuzağına yakalanmış olduklarından hatalarını yakıştıramazlar kendilerine, kabullenmek istemezler, çirkin bulurlar hata yapan bir insan olmayı. Asıl çirkin olan, insan olmak yerine mükemmel olmak zannıdır. İnsanın tekâmül sürecinde gelebileceği en üst seviyeye gelebilme gayretidir etkili insanın çabası, yoksa mükemmel olmaya çalışmak değildir. Mükemmeliyetçilik bir tuzaktır, mükemmelliğin peşinde koşanlar, ânı kaçırırlar, mesajı kaçırırlar, hayatı kaçırırlar… Kendini mükemmelleştirmeye çalışan insan kendine yakıştıramadığı hatalarını ört bas etmeye çalışırken, gelişimin, mutluluğun, başarının, ilişkinin, hayatın da üstünü örtmüştür farkında olmadan. Hatadan mesaj alarak kendini geliştiren ve hatadan af dileyerek Allah’a yönelen insandır değerli, başarılı, mutlu, kazançlı, etkili insan. Akıl nimetini bunun için kullanmaktır etkili olmak, değilse hatalarını örtmeye çalışanlar, akıllarını örtülerin altında kalmaya mahkûm edenlerdir.
Yüreklerini hataları ile karartmayanlar…
Hata yapmak değildir, hatada ısrar etmektir yüreği karartan, bile isteye yanlışa devam etmektir. Etkili insanların davranışları ilkeye dayalıdır, ilkeye aykırı bir durumda olduklarını fark ettikleri an hemen durumlarını değiştirmeye, ilkeye uygun hareket etmeye çalışırlar. Edilgen insanların davranışları ilkelerden çok şahıslardan etkilenir. Dolayısıyla çoğunluğun takdir ve beğenisini kazanmak ya da tepkilerini çekmemek için zaman zaman yanlışlıkların içinde yer almaya razı olabilirler. Böylece hem yüreklerini kirletirler hem duygularını, akıllarını, ilişkilerini ve hatta evreni…
İlişkilerini hataları ile sarsmayan, mutluluklarını yanlışlarının kurbanı yapmayanlar…
Hataların da bir mesajı vardır. Ya eksik bir tarafını tamamlar kişinin, ya fark edemediğini fark ettirir, bazen gerilemesi için bir engel, bazen ilerlemesi için bir adımdır… Türlü türlü olabilir mesajları, yeter ki onu anlamaya gönlü olsun kişinin. Mesajları fark etme gayretinde olmayan edilgen kişiler, gayretsizliklerinin bedelini sorun olarak öderler, huzursuzluk olarak, üzüntü olarak… İç dünyalarında yaşadıkları sıkıntı ve huzursuzluk dışarı da yansır ve bundan ilişkileri de etkilenir, işleri de, vb. Mutsuz bir hayatı yaşıyor olmaları mutsuzluğun içlerinde yer edinmesinden, mutsuzluğun içlerinde yer edinmesi de yanlışlarına karşı gösterdikleri tutumdan, yanlışlarına gösterdikleri ciddiyetsiz tutum da mesajları önemsememelerinden kaynaklanmaktadır.
Hatalarının yükünü başkalarına atmayanlar, suçlu aramayanlar…
Kişinin kendi yanlışından dolayı bir başkasını suçlaması, hem kendine hem muhatabına hem ilişkisine zarar vermesidir. Yanlışını kabullenmeyip bundan mesaj almayı reddettiğinde kişi, kendi gelişiminin önüne kendini engel kılmıştır. Gelişimin önündeki engel yapılan hatalar değildir, bu hataları kabullenmemek ve sorumluluğunu üstlenmemektir. Her hata kişiyi biraz daha geliştirecek potansiyeli taşır içinde. Bu potansiyeli heba edenler yanlışlarını kabullenmeyenler, kendilerini temize çıkaranlardır. Kendini temize çıkarmak için bir başkasını suçlayan kişi, çok kez kir bulaştırmıştır üzerine farkında olmadan. Yanlışından dönmemenin kiri, haksız birini suçlamanın kiri, bu suçlamanın oluşturduğu ahlaki kirlilik, akli kirlilik, duygu kirliliği, … , toplumda ve evrende bıraktığı kirli izler. Velhasıl kişinin yanlışını ört bas edip kendini temize çıkarmak için bir başkasını suçlaması, kirliliğin ta içine batmasıdır.
Yanlışı savunmayanlar…
Yanılmak ne kadar insani ise yanlışı savunmak da şeytanidir. Kişi yanlış yaptığını bilir ve bile bile yanlışını savunur ise şeytani bir tavrı hayatına bulaştırmış olur. Âdem peygamber hatayı savunmamak noktasında örnektir tüm insanlığa, yasak meyveyi yiyip cennetten çıkarıldıklarında Âdem(a.s.) ve eşi itiraf ettiler yaptıkları yanlışı, hiç savunmadılar, geçiştirmeye çalışmadılar, bu durumdan dolayı şeytanı suçlamadılar, bahane aramadılar, Rabbimiz dediler, Rabbimiz…
Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”(A’RÂF–23)
Âdem peygamberin yaptığıydı insani olan, insanın tekâmül sürecinde ilerlemesi için gerekli olan. Bunun dışındakilerin hepsi insana yakışan değildir, yanlışı savunmak, bahane bulmak, suçlamak suçlu aramak, bile bile yanlışta ısrar etmek insani değildir. Etkili insanlar ne pahasına olursa olsun insani tavrın önüne, insani olmayanı koymazlar.
Hatalarını sırtında taşımayanlar, gelişime engel kılmayanlar…
Hatayı faydaya dönüştürmek bir kabul ile başlar. Kişi yanlış yaptığını kabullenmeden doğruya doğru ilerleyemez. Hatasını kabullendiği kişi yükünü sırtından indirmiştir ve hatta telafi edebildiğinde yükün üzerine basıp bir basamak yukarıya çıkmıştır. Eğer hatayı kabul yoksa o yanlışla devam etmek hayata, sırtında yük taşımak gibidir. Yanlışlar çoğaldıkça taşınan yük artar ve artık taşınamayacak hale gelir. Yük taşımak istemeyenler ve yükünü de bir basamak haline dönüştürüp üstüne çıkarmaya gayret göstermeyenler üçüncü bir yol olarak yükü başkasına atmayı seçerler. “Senin yüzünden”, “sen böyle yaptığın için”, “sen öyle demeseydin”, vb. sıklıkla kullanılan ifadeler bu işlevi görmek içindir. En nihayetinde bunun kimseye fayda sağlamadığı aşikârdır. Etkili insanlar, hatalarını fark ettiklerinde kabul de ederler ve kabul etmekle yetinmeyip onu üzerine basıp yükselecekleri bir basamağa dönüştürmeye çalışırlar. Bu basamaktan çıkabilmeleridir onlar edilgen olanlardan ayıran farklardan bir tanesi…
Etkili insanlar için hatalar,
Peygamberi bir tavrı hayata katmaktır,
Yönelmektir Allah’a her hatadan sonra, yaklaşmaktır,
Kalpleri kararmaktan, aklı örtülmekten kurtarmaktır,
Yeni bir mesajı fark etmekle büyümektir,
Basamakları birer birer çıkmaktır,
Sırtlarına yük almak değil yükten kurtulmaktır,
Açmaktır kulağını uyaran birine ve uyaran biri için Rabbine şükretmektir,
Kanayan eline bakmaktan vazgeçmektir, dikeni ve dikendeki gülü görmektir,
İnsani ve şeytani tavrın yol ayırımında Âdem(a.s.)’e doğru yürümektir.
NOT: Bu yazı Genç Birikim dergisinin Eylül 2013 sayısında yayımlanmıştır.