Allah Katında Tek Din İslamdır
Arşiv Yazarlar

Allah Katında Tek Din İslamdır

Dinin kelime anlamları şöyledir; baş eğmek, itaat etmek, hakkını almak, ödünç almak, adak edinmek, baş eğdirmek, zorlamak, hesaba çekmek, idare etmek, ceza veya mükâfat vermek, hizmet etmek, borç vermek, yol yöntem belirlemek gibi anlamları vardır. Din kelimesinin karşılığı olan anlamları dikkate alarak şöyle bir açıklama yapabiliriz; Allah, insanı yaratıp yeryüzüne gönderdiği zaman ona yeryüzünde hilafet görevini yüklemiştir. İnsan; bilgisiz, aceleci, nankör, hırslı, saldırgan olduğundan dolayı hilafetin sorumluluğunu yerine getirebilmesi için nasıl davranması gerektiğini de Rabbimiz ona bildirmiştir. İnsan, Allah’ın kendisine verdiği nimetler karşısında şükrederse, bu şükrünün gereklerini yerine getirirse vazifesini yerine getirmiş olur. Borcunu ödemesi için Allah’ın çizdiği yoldan gitmesi, ona itaat etmesi gerekir. Ona itaat, onun gönderdiği hükümleri yeryüzünde uygulamakla mümkün olur. Ahirette insanın borcunu ödeyip ödemediğine, vazifesini yapıp yapmadığına göre, koyduğu hükümleri uygulayıp uygulamadığına, kendisine itaat edip etmediğine göre hesaba çekilecektir. Bu hesabın sonunda ya mükâfatlandırılacak ya da cezalandırılacaktır. Bütün bunlar, din kapsamına girer. Din, Allah’ın koymuş olduğu hükümlerin, çizmiş olduğu yolun tamamıdır. Din, Âdem’den (a.s) (Hz.) Muhammed’e (sav.) kadar gelen şeriat, peygamberlerin hepsine emir ve tavsiye edilenlerdir.

Evet, dünyada pek çok din vardır komünizm, kapitalizm, sosyalizm ve demokrasi de insanların ortaya attıkları batıl dinlerdir. Rabbimiz, bunların hiçbirini kabul etmiyor. Bu sözde dinler, düzenler hiçbir insanın kurtuluşuna sebep olmayacaktır. Çünkü Rabbimizin bir düzeni, yasa ve kanunları vardır. Rabbimiz, Kâfirun suresinde şu şekilde uyarı vermiştir: “Ey kâfirler, sizin dininiz sizin, benimki de benim olsun.” Kâfirlerin uydurdukları düzenleri, yasaları ve dinleri, Müslümanları hiç ilgilendirmemeli. Müslüman, Allah’ın razı olacağı şekilde bir hayat yaşamalı, belirlediği düzene kesinlikle uymalıdır. Allah katında Allah’ın razı olup kabul buyurduğu tek din, İslam’dır. “Şüphesiz ki Kitab´ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah´a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et. Dikkat et, hâlis din, yalnız Allah´ındır. O´nu bırakıp kendilerine birtakım dostlar edinenler, ‘Onlara, bizi sadece Allah´a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz’ derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez” (Zümer, 2-3).

Evet, dini Allah’a halis kılarak kulluk etmek, kesinlikle değişmez ilkelerden biridir. İtaat, sadece Allah’a olmalıdır. Hüküm O’nundur. Tapılacak tek varlık, Allah’tır. “De ki, Rabbim bana adaleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi O’na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na yalvarın” (Araf, 29).

Evet, dini Allah’a has kılan bir insan, ondan başka kimseden bir şey ümit edip istemez, her konuda Allah’a teslim olur. Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Doğan her çocuk, İslam fıtratı üzerine doğar. Daha sonra şayet ana babası müslüman değilse, ana babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi veya Ateşperest yapar” (Buhari). Bizler, dinimizi önce kendimiz tam anlamıyla öğrenmeli, sonra da çocuklarımızı dinimize göre yetiştirmeliyiz. Hani bir şey olduğunda “ben, çocuklarımı çok seviyorum” diyoruz ya, konu, dini işlere geldiğinde “o daha küçük, genç” diyoruz. Örneğin; sabah namazına kaldırırken, “yatsın, uykusundan kalmasın” diye düşünmek onları sevmemektir. Allah’ın emirlerini onlara öğretmemek, onları sevmemektir. Yarın çocuklarımız cehenneme giderse ve bizim boyunlarımıza yapışırsa “Anne, baba hani beni seviyordunuz? Bakın, ben cehenneme gidiyorum. Neden bana namazı, orucu, tesettürü Allah’a şirk koşmamayı, haramlardan uzak durmayı öğretmediniz?” deseler ne yaparız o zaman, hiç düşündük mü?

İnanılan din ve yaşanılan din arasındaki fark nedir?

İnandığımız din, toplumda İslam olarak biliniyor ama yaşanılan dinin maalesef İslam’la bir alakası yok. Faiz kurumlarında Müslümanlar sıraya girmiş, ekmek yer gibi faiz yiyorlar. Allah’ın uyarılarını hiç dikkate almıyorlar. “Allah ve Resulü tarafından açılacak savaşa maruz kalınacaktır” (Bakara, 279) ayetine, insanlar aldırış etmeden faiz yiyorlar maalesef. Bazı hanım kardeşlerimiz, sanki İslam dininde örtünmek farz değilmiş gibi gezmekteler. Kâfirlerle Müslümanları yan yana koyup karşılaştırsak hangisinin kâfir, hangisinin Müslüman olduğunu ayırt edemeyecek duruma geldik maalesef. “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına bir ihtiyaç için evden çıktıkları zaman dış örtüleri olan çarşaflarını üstlerine almalarını söyle” (Ahzab, 59) ayetinde Rabbimiz bu şekilde uyarıyor.

Evet, bir de “ticaret yalan olmadan olmaz” diye bunu kendine bir kural olarak görenler var. Müslümanın iki lafından bir tanesi yalan olmuş! “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır” (Saf, 2-3).

Dün ehl-i kitab’ın birtakım azizlerini ve bilginlerini siyasi ve dini liderlerini Rableştirdiği gibi biz de birtakım azizlerimizi, bilginlerimizi, siyasi liderleri, onların sözlerini düşünmeden kabul ederek Kur’an’ın en açık ayetlerine bile aykırı söz ve davranışlarına, kişiliklerine bakarak “bir bildikleri vardır, doğrusunu onlar daha iyi bilir” diye ses çıkarmıyor ve her emirlerinin karşısında boyun büküyor toplum. Maalesef İslam, günümüzde Müslümanların hayatına hükmetmemekte, Müslümanlar kitabı ve sünneti tanımadan bir hayat yaşamaktadırlar. Hayatlarını şirke uygun yaşamaktadırlar. İnsanlar, kimin kurallarına, yasalarına göre yaşıyorlarsa onun dinindedirler. Bu, açık bir gerçektir. Rabbim, Müslümanlara basiret versin. Rabbimizin din olarak sadece İslam’dan razı olduğu, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim. Size, nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Maide, 3) buyurmaktadır. Başka bir ayette de şöyle uyarı vermektedir: “Her kim İslam’dan başka din ararsa asla kabul edilmeyecektir. O kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Âl-i İmran, 85) Evet, görüyoruz ki Rabbimiz “dini tamamladım” diyor, tam olarak eksiksiz, sonradan ekleme ihtiyacına gerek olmadığını da ayetinde açıkça anlattığı gibi, her kim İslam’dan başka bir din ararsa kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacağını da başka bir ayetinde anlatmaktadır. Bize düşen görev, İslam’ın kurallarına, Rabbimizin emirlerine ve yasaklarına şeksiz şüphesiz uymaktır. Eğer ki İslam dinini seçmişsek kurallarına da harfiyen uymak zorundayız.

Hangi şart altında olursa olsun fark etmemeli, haramlardan, yasaklardan uzak durmalıyız. Yasakların üstüne üstüne gitmemeliyiz, faizden, zinadan, yalandan, gıybetten, dedikodudan, hırsızlıktan, şirkten, ahlaksızlıktan uzak durmalıyız. Dinde olmayan adetlerden de uzak durmalıyız. Rabbimiz, “İslam’ı, dininizi kemale erdirdim ve din olarak İslami seçtim” diyor, hâlâ bunları bile bile İslam’da olmayan adetlerden, Batı’nın belirlediği günlerden uzak durulmuyor. Örnek verecek olursak, Batı’nın belirlediği günler; anneler günü, babalar günü, kadınlar günü, sevgililer günü, yılbaşı ve doğum günü. Bu tip günleri kesinlikle benimsememeliyiz. O günlerde kesinlikle bir kutlama veya başka bir eğlence yapmamalıyız. Bizim annelerimiz zaten değerli. Kâfirlerin belirlediği bir günde mi seveceğiz annemizi veya babamızı? Kadınlar, İslam dininde zaten değerli. Kadınların değerini Batı’nın belirlediği bir günde mi hatırlayacağız? İslam’da zaten sevgililer günü diye bir şey mümkün değil. Müslümanın ya helali olur ya da olmaz. Doğum gününde bakıyoruz Müslümanlara, ellerinde birer pasta, mum. Bir de söndürürken “bakın ne güzel bir iş yapıyoruz” dercesine poz veriyorlar. Bir sene daha ölüme yaklaştığımızın farkında olmalıyız. “Geçen bir yıl boyunca Rabbimizi razı edebildik mi?” diye muhasebesini yapmalıyız. Müslümanın yılbaşı ile kâfir bayramıyla nasıl bir bağlantısı olabilir? Kesinlikle olamaz. Vahiyden habersiz yaşayanlara göre her şeyleri doğrudur. Yemeleri doğru, içmeleri doğru, kılık kıyafetleri doğru, tüm yaşantıları onlara göre doğrudur. Çünkü onlara göre din, hayata karışamaz, onlara göre mantıklarına, nefislerine hoş gelen her şey doğrudur. Ama onlar, bunu bilmez ki doğru bir tanedir; o da Allah’ın kitabı, Rasulü’nün sünnetidir, gerisi nefis ve şeytanın aldatmasıdır. Hâlbuki Rabbimiz, bir mü’minin kimlerle ülfet etmesi gerektiğini şöyle bildiriyor:

“Ey îmân edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah, zalimler topluluğunu hidâyete erdirmez” (Mâide, 51).

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim bir kavmi severse, Allah Teâlâ onu onların arasında haşreder” (Heysemî, 281). “Kişi, sevdiğiyle beraberdir” (Buhârî, Edeb, 96). “Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin! Yahudilerin selamlaşması parmak işaretiyledir, Hıristiyanların selamlaşması ise el ile işaret etmekten ibarettir” (Tirmizî, İsti’zân, 7/2695)

İslam’ı din olarak seçmişsek sadece dilde ve kimlikte kalmamalı eyleme geçmeli, dinimizin emirlerine göre yaşamalıyız. “O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir” (Tevbe, 33). “Ortada fitne kalmayıncaya ve bütün din Allah’ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin” (Enfal, 39). Bu ayetlerle ilgili Üstad Mevdudi şöyle açıklama yapmaktadır: “Allah’tan başkalarının hâkimiyeti sona erinceye, yeryüzünde sadece O’nun kanunları geçerli oluncaya ve sadece O’nun hâkimiyetini kabul edip sadece ona hizmet edinceye kadar savaşmalıyız.” Allah’ın ilah, efendi ve yönetici olarak tanımak sadece ona itaat etmek ve hizmet etmek, sadece O’na karşı sorumlu olmak, O’nun cezasından korkmak, O’nun ödülünü arzulamak, aynı zamanda Allah’a ve elçilerine de itaat etmeyi gerektirir. Çünkü Allah, insanlara emirlerini, kitapları ve elçileri ile bildirmiştir.

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah´a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah, işitir ve bilir” (Bakara, 256). Bu ayet, toplumda yanlış anlaşılmaktadır. Müslümanlar zora geldiğinde yani İslami kurallardan bir tanesini söylediğimizde hemen “dinde zorlama yoktur” demektedirler. Hâlbuki bu ayet, bizlere tam tersini anlatmaktadır. Bu, İslam’ı tanımayanların ya da hainliğine tanımazlıktan gelenlerin fikridir. Bir insan, kendi gönlüyle kendi arzusuyla hiçbir zorlama olmaksızın İslam’ı kabul etmişse bütün kurallarını hükümlerini kabul etmiş demektir. Müslüman, İslam dininin tüm kurallarından mesuldür; bir Müslümanın kâfir gibi yaşama lüksü yoktur. Kâfirleri dine zorlayamayız, tebliğimizi yaparız, gerisi onlara kalmıştır. İster Hıristiyan olur, isterse de Müslüman. Aslında bu ayette açıklanmak istenen, kâfire dinde zorlama yoktur: “(Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (Yunus suresi 99). Evet, kâfirleri zorlayamayız. Müslümanlara, İslam’ı ve kurallarını usulüne göre anlatmalıyız. Çünkü Müslüman kardeşlerimiz bilmiyor olabilir.

“Allah nezdinde hak din, İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah´ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah´ın hesabı çok çabuktur” (Al-i İmran, 19).

Allah’ın razı olduğu tek din, İslam’dır ve değişmeyen bir gerçektir. Rabbim, ayaklarımızı dini üzere sabit kılsın, ayaklarımızı kaydırmasın, bizlere af ve mağfiret etsin, yolunda çalışanlardan eylesin. Âmin.

 Faydalanılan Eserler:

– Tefhimu’l-Kur’an, Mevdûdî.

– Gelin Müslüman Olalım, Mevdûdî.

– Besairu’l-Kur’an, Ali Küçük.

GRUBA KATIL