“Ve kalplerin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile birleştirdi…” (el-Enfal-63).
Sevme duygusu; bir kimseye veya bir şeye muhabbet besleme hissi (lügat manası). Arapça kökü el-Hubb; tane, tohum, sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk gibi manalarına gelir.
Bilindiği gibi sevgi, insanın duygularının ayrılmaz bir parçasıdır. Sevgi, kişinin kendisiyle bir başkasına eğilim duyduğu ve çekimine kapıldığını hissettiği kalbi bir davranıştır. Çevremizde karşılaştığımız gerçekler; iki kişi arasında sevgi hâkim olunca onlardan bu sevginin tezahürü olarak çok farklı tavır ve davranışlar görebiliriz.
Mecdi el-Hilali hocamız, insanlar arasındaki bu nimete güzel bir sıralama yapmıştır: “Sevgi; sevdiğinden sık sık söz ettiği, sürekli olarak onu görme özlemi çektiği, onunla yalnız kalmayı istediği, onun yakınlığından hoşlandığı onun için öfkelendiği ve onu kıskandığı duygudur.
Seven kişi, sevdiğinin sevdiğine yaklaşır, onun uzaklaştığından uzaklaşır. Mutluluk ve zevkle onun emirlerine boyun eğer, onun için kendisini feda eder.” Bu ve diğer birçok sonuç, insanların kalplerinde birbirlerine sevgi oluştuğunda sevginin görülen bazı etkileridir.
Rabbimiz Allah, sevmiş, kullarını yaratmış, onlar arasına muhabbetin kaynağı olan -Hubb- sevgiyi koymuş, dünyayı ve meşgalesini onunla hafifletip kolaylaştırmıştır. Hayatın zorluklarını sevgi duygumuzla bize kolaylaştırana hamd olsun.
Özel bir ilgi ile yaratılan insanoğlu, bu güzel duyguyla anne, evlat, arkadaş, dost vs. olarak ilişkilerini huzurla devam ettirebilir. Tabii ki bu kavram, Allah’ın istediği gibi yerini bulmazsa adalet gerçekleşmez ve birçok şeyi de tahrif edebilir.
Fâni olanları baki olanın önüne geçirmek, hiçbir zaman insanoğluna fayda sağlamamıştır. Eğer fani olan sevgiler, baki olanların üzerine çıkarılırsa sebepleri fani olduğu için yok olmaya mahkûmdurlar. Kıymetli olan, kalıcı olan ancak baki olan için sevmektir. Bu da ancak Allah sevgisiyle olabilir; çünkü kendisi için, sevdiği zat baki olduğu için, ondan dolayı sevilende daimi yani baki olarak kalıp zayi olmayacaktır. Allah için olan sevgi, menfaatsizdir. Allah’ın rızasına dayanır, onun hatırı için en küçük bir şeyden, bir kırgınlıkta koparılıp atılmaz. Hatta kendi menfaatlerine ters düşse bile, Rabbi “sev” dediği için ondan sadakat ve vefa çıkar. Sadakat ve vefa, imandandır; vefasızların imanlarında mutlaka bir sıkıntı vardır.
Efendimizin (aleyhisselam) hayatından sevginin ve vefanın her türünü talim edebiliriz. Sadakat ve vefadan doğan sonuçları görebiliriz. Allah Rasulü (aleyhisselam), Şib vadisinde üç yıl boyunca Müslümanlara konulan ambargonun bozulmasına yardım eden, Bedir’de kâfirler arasındaki savaşta hazır bulunan Ebu’l-Bahter bin Hişam’ın öldürülmemesini emrediyor. İyilik gördüğü kâfir bile olsa, “Kâfire vefayı” öğreniyoruz. Hatice’ye, (r.anha) vefasından, onun kız kardeşi gelince gereken önemi veriyor, onunla ilgileniyor. Böylece “ölmüş olana vefayı” da biz O’ndan öğreniyoruz. Sütkardeşi Şeyma (r.anha) gelince kalkıp yerine oturtuyor ve onu, birçok hediyeyle yolculuyor. “Emdiği süte gösterdiği vefayı” görüyoruz (vs.).
O’nun tedrisinden, rahlesinden mezun olmuş ilmin babası; Ali Efendimize (r.anh) bakıyoruz: “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum; ister beni azat eder, isterse yanında tutar hizmet ettirir.” İlim ehli olanlar, bu sözü çok iyi düşünmelidirler.
Bütün bunları gözden geçirirsek; sevilen yüceler yücesi zat için olunca, ondan dolayı olan sevgi de kalıcı ve yapıcı olarak –gerçekten- bir tohum üzerindeki binlerce mahsule dönüşebiliyor. İslam dini, bize vefalı olmayı öğretmiş, bir selam verdiğimizin hakkını; bir sene birlikte olduğumuzun hakkını on seneyle bir tutmamıştır. Hepsinin yeri belirlenmiş, ayetlerle ve hadislerle yolumuz aydınlatılmıştır.
Menfaatlerinden dolayı sevdiği insanlarla geçirmiş olduğu pek çok zamanı göz ardı edip en ufak bir şeyde birbirini terk edenler, elbette sadakatten ve vefadan söz edemezler. Menfaatin bittiği yerde nankörlük başlar. Hangi sebeple olursa olsun kardeşlerimizi, dostlarımızı terk etmemeliyiz; zaten Rabbimiz kimleri terk etmemiz gerektiğini kulluk kitabımızda bize öğretmiştir. Bu, yeterlidir bizim için. Sevginin bir adı, sabırdır. Sevginin bir adı, sadakattir. Sevginin bir adı, vefadır. Sevginin bir adı, ona sahip çıkmaktır. Sevginin bir adı da adil olmaktır. Bilhassa bizi Allah için uyaranları, tehlikeyi haber verip bizi zarardan koruyup çekmeye çalışanlara sahip çıkıp onları korumalıyız.
Hz. Ömer (radıyallahu anh): “Bana hatamı söyleyene, Allah rahmet etsin.” buyurmuştur. Rabbimizin öğrettiği usulle bizi uyarıp sahip çıkanlara minnet duymalıyız, kızgınlık değil.
Ne kadar gariptir ki, maddi zararlarından korunması gerektiğini haber versen, insanlar teşekkür ederler; ama haramdan korunması konusunda tutmaya çalışsan, kızarlar. Ne çelişki! Bu, ahiret dostluğunun kıymetini bilmemektir. Rabbim, bizleri de dostlarımızı da sadakat üzere kılsın. Âmin.
İbni Teymiyye (rahimehullah), ne güzel demiş: “Sevginin aslı, Yüce Allah’ı bilmektir.”
Her şeyin bir edebi vardır. Allah için olmayan sevgilerin edebi, vefası yoktur. Sevmek! Çok sevmek. Sevmek! Ne kadar sevmek? Ve kimin için sevmek? Bunların cevabı, çok önemli; hakkını verirsek sağlıklı bir şey çıkar. Allah için sevmek, sevgilerin en üstünü ve sağlıklısıdır. Sevginin yolu, bilmektir.
Sevmek; edeple sevmek, saygısızlaşmadan, ukalalaşmadan sevmek. Kızdığın zaman da terk etmeden sevmek. Bazen bakıyoruz; ölçüsüz sevgilerde, hitaplar isimsizleşir. Allah için olan sağlıklı sevgiyi tanımadığı zaman insan, sevdiğinin üstünde her hakka sahip olduğunu zanneder. Yabancılara olan saygısını ve inceliğini onlara göstermez; çünkü sevdiği kişi, güvendiği insandır, o zaten kendisinindir. Olgunlaşmamış ham sevgiler, böyledir.
İnsan kıymetinin anlaşılmasına çok uğraşmamalı, değer verdikçe değersizleşirsin, önem gösterdikçe önemsizleşirsin; çünkü Allah için olmayan sevgilerde karşıdaki insan senin ona gösterdiğin değeri, kendisinin hak ettiğini zanneder. Efendimiz, ne güzel buyurmuş: “Her şeyi menziline koyun.”
Allah için gerekeni yapacaksın, anlaşılman için değer görüp saygı beklemeyeceksin. Her kap içindekini sızdırır. Sızıntı, kabın içindeki malzemeye göredir. Allah için olmayan sevgilerde karşındaki; senden görmek istediğini sunduğun sürece seni sevecektir. Bu sevgi, menfaatî sevgidir. Seni, malı gibi görüp sahiplenenler, aldığı gibi satabilir. Sen, onları kaybetmemek için çırpınırsın; onlar, seni harcamak için haince her yolu denerler. İnsanlara isteklerini sunduğun sürece seni sevenler, isteklerinin karşılanmadığı yerde seni kolaylıkla terk ederler.
Her şeyin bir ahlakı olduğu gibi sevmenin de ahlakı vardır; o da saygıdır. Allah’ın razı olmadığı aşırılıklar; her zaman kişiye hüzün, sıkıntı ve kırgınlık getirecektir. Çünkü dengeyi koruyamadığı zaman taşlar yerinden oynayacak, bazı şeyler aslından çıkacaktır. Rabbimiz, taşları yerine koymuş, onlarla oynarsak kayıp düşeriz. Dengeyi bozmadan sevmek, semeresini görmek temennisiyle.
Rabbim, dostluklarımızı kabul buyursun, eksiklerimizin hidayetini bize nasip etsin. Dostsuz yaşamaktan Allah’a sığınırız. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor: “Dost, aklın yarısıdır.” Yine: “Mü’min, cana yakındır, (insanlarla) yakınlık kurmayan kimsede hayır yoktur” (İbn Hanbel, 2/40).
En Emin’e emanet Olun.
Sümeyye DEMİRCİ