Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a, salat ve selam, nebilerin sonuncusu ve resullerin efendisi Hz. Muhammed’e, onun ehl-i beytine, bütün ashabına ve kıyamet gününe kadar iyilikte onlara uyanlara olsun.
Şeytanın kibir putuyla başladı her şey. Kimdi şeytan? Diğer adıyla Azazil, ilminden ve takvasından dolayı yükselmişti melekler katına. Onun kudretinin farkındaydı. Peki, Allah’ın takvalı kulları arsında olması yetmiyor muydu? Daha ne isteyebilirdi ki bir kul? Nasıl bir gedik açılmıştı ki kalbinde? Kibir putuna evrilen, hırs putu muydu; onu, huzur-u ilahiyeden kovan? “Hani biz meleklere, Âdem’e secde edin, demiştik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.” (2/Bakara, 34) Allah, insanları ve cinleri cüzi irade sahibi kıldı. Onlar, melekler gibi değiller. Nefisleri olduğu için; sorgulayabiliyor, arzu ve isteklerine boyun eğebiliyor. Marazlı kalbin sonu, put edindiğin şeyin kurbanı olmaktı. Çünkü taptığın şeye kendini adarsın ve her şeyinle kendini feda edersin. İblis, sen yüzyıllarca rabbine kulluk et, sonra kalbinin bir köşesinde beslediğin putu rabbine tercih et. Ne kötü bir son. En aşağılık varlık olarak kıyamete kadar insanoğluna karşı savaş açacak, yeryüzündeki bütün putların mimarı şeytan!
Irkçılık putunun da öcüsüdür şeytan. (Allah) buyurdu ki sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir? Dedi ki ben ondan daha hayırlıyım. (Çünkü) beni ateşten, onu topraktan yarattın.” (7/Araf, 12) Neyden yaratıldığımız önemli mi? Önemli olan Allah’ın emir ve yasaklarıdır. Yerin ve göğün sahibi olan rabbim, kanun koyandır. O, dilediği şeyde tasarruf hakkına sahiptir. Neyi, neyden yaratacağına o, karar verir. Yarattıklarını o, konumlandırır. Madde putunu öne süren şeytan; ateşin, topraktan üstün olduğu gafletine kapılmıştı. Marazlı kalbin sahibi şeytan, böylece sapıtanlar listesinde ilk sırayı almış oldu.
İblisi, nefsi yoldan çıkarmıştı. Onun, içinde yeşerttiği hırs putu, bir başka put olan kibir putuna dönüşmüştü. Şeytan, Hz. Âdem ve Hz. Havva’yı kandırıp Allah’a karşı itaatsizliğe sürüklemişti. Allah, insanların ve cinlerin atalarını yeryüzüne kovulmuş bir şekilde kıyamete kadar birbirlerine düşman olarak gönderdi. Şeytan, Allah’tan kendisini saptırmasına (!) karşılık, kıyamete kadar mühlet istedi. Allah’ın murat ettiği şey gerçekleşecekti ve şeytana izin verdi. Böylece hak ile batılın savaşı başlamış oldu.
İnsanoğlunun başına büyük bela olacaktı, şeytan. İnsanı saptırmak için, cinlerden ve insanlardan olan ordularıyla usanmadan, bıkmadan savaşacak, hak yoldan saptırmak için yoğun bir mesai harcayacaktı. Şeytan, Allah’ı inkâr eden bir kul değildi. Hatta Allah’ı çok iyi tanıyor; onun hak olduğunu, her şeyin sahibi olduğunu, izzet ve şerefine yemin bile ediyor. Şeytanın kavgası insanoğlu ile… Dedi ki beni saptırmana karşılık, ben de onları (saptırmak) için senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım.” (7/Araf, 16)
“Sonra kesinlikle onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulamayacaksın.” (7/Araf, 17)
İstekleri bitip tükenmek bilmeyen nefis, insana kötülüğü emreder. Şeytanın tuzakları ve insan iradesiyle şekil alır. Eğer insan, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan, fısk u fücur içinde yaşayan, günahkâr, fasık biri ise nefsi onun için putlaşır ve nefs-i emmare damgası yer. Sınırsız özgürlük isteyen nefis; kulu, Allah’a karşı her türlü günahı işlemeye müsait hâle getirir. İnsan öyle bir hâle gelir ki esfelüssafilin seviyesine iner, böylece nefis putuna kulluğa devam eder.
İsteklerini Allah’ın emir ve yasaklarına göre yaşayan, onun çizmiş olduğu hudutlardan dışarı çıkmayan, sadece onun ilah ve rab olduğunu kabul eden, ibadetlerini ona has kılan kul, nefsini dizginlemiş, nefs-i emmareden sıyrılıp en yüksek makama, nefs-i kâmile doğru yol almıştır.
İnsanoğlunun Allah’ın gazabını üzerine çekeceği her türlü pisliği yaptığı, put pazarına döndürdüğü dünyada her kavme peygamber gönderilmiştir. Ant olsun ki biz her ümmet arasında, Allah’a ibadet, kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye tebliğ etmesi için) resul göndermişizdir. Allah, içlerinden kimisine hidayet bahşetti, kimisine ise sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezip dolaşın ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın. (16/Nahl, 36)
Kendilerini putlaştıran krallar, kendilerini ilah görüyor ve insanlara her türlü zulmü mübah görüyorlardı. Heva ve heveslerini put edinen din adamları, kendi hegemonyalarını kurmuş, teokrasi çarkı ile insanlara istediklerini satabiliyorlardı. Zenginler, para putuyla istedikleri kapıları açabiliyor, halkın veya proletaryanın canına okuyabiliyordu. Günümüze kadar bu güçlü putların sahibi, değişik versiyonlarla bu şekilde geldi. Zamanla putlar değişti ve insanlığa farklı şekillerde sunuldu. Bütün bu taştan ve helvadan putlar, insanların içindeki putların dışarıya yansımasıdır. Gücü yeten, kendi içindeki putu ya somutlaştırıyor ya da karşımıza bir ideoloji olarak çıkartıyor.
İnsan, çok karmaşık bir varlık olup içindeki düşünce okyanusunda dalıp çıkmaktadır. İstekleri, arzu ettikleri şeyler, elde etmek istedikleri, hırsları, idealleri onun içini, âdeta put dükkânına çevirmektedir. Müslüman; bütün bunları, inancının süzgecinden geçirerek, Allah’ın hudutlarını çiğnemeden uygun olanı gerçekleştirmeye çalışmalıdır.
Müslüman, kalbindeki putları yıkmadan tam manasıyla Allah’a kulluğu gerçekleştiremez. Allah’ın kendisinden razı olduğu bir kul olabilmenin yolu, kalpteki bütün putların, put kıranı olmakla gerçekleşir. Bugün eğer ümmet olarak bu haldeysek kalplerimizdeki putları kıramayışımızdandır. Taştan, tunçtan putları kırsak ne olur ki içindeki putları kırmadıkça.
Para putu için inancımızdan taviz vermedik mi? Sırf daha çok kazanayım derken çalışmak da ibadettir, sözünün arkasına saklanmadık mı? Daha fazla para kazanmak için, namazın zaman kaybı olduğunu, şeytanın gaflet fısıltısının sarhoşluğuna kapılıp paranın kulu olan nefis, ne zaman kıracaksın putunu? Karun’u hatırlayın. Hazinelerinin anahtarını onlarca devenin taşıdığı serveti vardı. Ne dedi Karun? Dedi ki bu (servet), bende var olan bilgi, tecrübe, maharet sebebiyle bana verilmiştir. Bilmez mi ki Allah, ondan önce kendisinden daha güçlü ve yığdıkları servet çok daha fazla olan kimseleri helak etmiştir. Mücrimlerden günahları sorulmaz. (28/Kasas, 78) Karun şımarmıştı. Servetinin çokluğu onu kör etmiş, para putunun kulu olmuştu. Başka ayetlerde Allah, onu ve mülkünü yerin dibine geçirdiğini haber veriyor. Kurtaramadı malını mülkünü; o, kalbinde açgözlülükle parlattığı putu. Yazacak o kadar çok put var ki hangisini yazalım? Hangisinden dert yanalım? Dünya, put pazarı. İnsan ise tezgâhtarı olmuş.
Kadın putuna tapan ve en aşağılık bir hayatı, “oh be dünya varmış“ zırvasıyla şehvet bataklığına batmış nefis; Allah’ın sana helal kıldığı şekilde kadınla evlenmen, seni daha şerefli bir kul yapmaz mı? Nasıl olur da sen bir Müslüman olarak kendini teşhir eden, aşağılık şehvetperestlerin tuzağına düşüyor ve onlarla aynı seviyeye gelebiliyorsun? Hâlbuki iffetli olmak, dünya hayatının en güzel saadetlerindendir.
Peygamberimiz (sav) Mekke davet yıllarında, gece Kâbe’de ibadet ederken bütün putları kırabilirdi. Ama yapmadı. Ne faydası olacaktı ki kalplerdeki putları kırmadıkça taştan putları kırmanın. Ertesi gün, daha iyi bir put yapacaklar ve Müslümanlara daha çok bileneceklerdi. Tevhit davasını da anlamamış olacaklardı. Peygamberimiz (sav), taştan olan putlardan önce kalplerdeki putlara, tek tek balyoz darbesi indiriyordu.
Peygamberimizin (sav) hayatında kalplerdeki putları kırmada birçok örnek var. Mekke’nin fethinden hemen sonra Müslüman olan Attab b. Esid (ra) Peygamberimiz (sav) Huneyn gazvesine çıktığında Attab b. Esid’i vali tayin etmiştir. Peygamberimiz (sav) bu şekilde; aile putunu, yaş putunu ve kıdem putunu yıkmıştır. Usame b. Zeyd’in ordu komutanı olması ise kavim putuna, ten putuna ve şahıs putuna balyoz indirmiştir.
Müslümanların, hayatlarının her anını Allah’ın emrettiği şekilde yaşaması gerekiyor. Allah, insanın başıboş olmadığını bize bildiriyor. Ailemizde, ticaretimizde, çevremizde, yolculuklarımızda, ibadetlerimizde; saf, temiz ve arınmış bir şekilde rabbe kulluk etmeliyiz. Kalplerdeki putları kırıp sadece Allah’a yönelmeliyiz. Kalplerdeki putları, Müslümanların içine girerek onların ders veya sohbetlerine dâhil olarak kırabiliriz. En önemlisi, kalpleri elinde bulunduran Allah’a çokça dua etmemiz gerekiyor. Rabbim, kalplerimizdeki putları kırmayı ve İlayıkelimetullah uğrunda mücadele etmeyi nasip etsin.
Rüstem AYILMAZDIR