Rasûlullah’ın (sav) hizmetkârı olan Ebû Hamza Enes İbni Mâlik el-Ensârî’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.”[1]
Müslim’den nakledilen başka bir rivayette şöyledir: “Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek, bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek, ‘Allah’ım! Sen benim kulumsun; ben de senin rabbinim.’ diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.”[2]
99 Kişiyi Öldüren Adam
Hz. Peygamber, geçmiş ümmetler içerisinde 99 kişiyi öldüren bir adamdan bahsediyor. Bildirdiğine göre bu adam, yaptıklarına pişman oluyor ve tövbesinin kabul olup olmayacağını zamanının din âlimlerinden birine soruyor. O da affedilmesinin imkânsız olduğunu söylüyor. Adam, onu da öldürüyor. Yine içi rahat etmiyor ve bir başka âlime gidiyor. Kendisi için tövbe imkânı bulunup bulunmadığını soruyor. Bu âlim, tövbesinin kabul olabileceğini söylüyor. “Ancak filan beldeye git, orada Allah’a ibadetle meşgul olan bir kısım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah’a ibadet etmeye başla ve tekrar kendi memleketine dönme. Zira orası kötü bir yerdir” diyor. Adam, giderken yolda vefat ediyor. Bunun üzerine rahmet melekleri ile azab melekleri kendisini almak için tartışmaya başlıyorlar. Rahmet melekleri, “Bu adam, tövbe etmiş ve Allah’a yönelmiş olarak geldi” diyor. Azab melekleri ise, “Bu kimse, ömründe hayır işlememiş birisidir, onu biz alacağız,” diyorlar. Bu sırada insan suretinde bir melek geliyor. Onu, aralarında hakem seçiyorlar.
Hakem olan melek, “Adamın kendi memleketi ile gitmekte olduğu belde arasındaki mesafeyi ölçün. Şu anda bulunduğu yer, bu ikisinin hangisine daha yakın ise adam o tarafa aittir” diyor. Melekler ölçüyor ve gitmekte olduğu kasabaya daha yakın olduğunu tespit ediyorlar. Bunun üzerine adamı rahmet melekleri teslim alıyorlar.[3]
Bizler, yönümüzü Rabbimize çevirirsek, tövbe edip kendimize çeki düzen verirsek, geçmiş hatalarımız ne kadar çok olsa da Rabbimiz, affedeceğini beyan ediyor.
Rabbimiz Kendine Rahmeti Yazdı
“Âyetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selâm size! Rabbiniz kendine, merhamet etmeyi yazdı. Gerçek şu ki, sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından tövbe edip kendisini düzeltirse, bilsin ki Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir” (En’am, 54).
Köylerde yapılacak bir iş olduğunda köylülere salma yapılır. Ahmet Ağa, sana beş yüz yazdım; Mehmet ağa sana yedi yüz yazdım diye, duyurulur. Rabbimizin sözüne benzetme yaparsak, salma yapıyor. Kullarım şirk koşmasın, haramdan uzak dursun, namazını kılsın, orucunu tutsun, zekâtını versin. Ben de kendime merhameti yazdım, diyor. Yani dünyada ve ahirette, mizan kurulduğunda kullarına merhamet ile muamele yapacağının sözünü veriyor. Nalıncı keseri hep kendine yontar, Rabbimiz mizanda kullarına yontacağına, onlara “pozitif ayrımcılık” yapacağına söz veriyor.
İddia Sahibi İddiasını İspatla Mükelleftir
Hukukta bir terim vardır; “iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir”. Rabbimiz de bizlerin iddiasına karşılık iddiamızı ispat etmemizi bizden isteyecektir.
Müslümanlar olarak iman ettiğimiz iddiasında bulunuyorsak, hayatımızın bir döneminde imanımızla imtihan olacağız, demektir. Dürüst olduğumuz iddiasında bulunuyorsak, hayatımızın bir döneminde dürüstlükle imtihan olacağız, demektir. Adil olduğumuzu iddia ediyorsak, hayatımızın bir döneminde adaletimizle imtihan olacağız, demektir. Örnekleri çoğaltabiliriz ama söylemek istediğim, yaşarken büyük büyük laflar etmemek lazım. Bilmemiz gereken, iddia ettiğimiz ne varsa bunlarla imtihan olacağımız ve iddiamızda samimi olduğumuzu ispat edeceğimizdir: “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber müminler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır” (Bakara, 214).
Tövbe
“Tövbe”, dönmek demektir. Uçuruma doğru yürüyen birini düşünün; biraz sonra düşüp ölecek. Bataklığa doğru giden birini düşünün; biraz sonra bataklığa gömülecek ve ölecek. Rabbimiz, bizlere tövbe kapısını bırakmış, 7/24 açık bir kapı, ne zaman istersen gel. Yani olumsuz yöne, helake giderken geri dönüyorsun, pozitif, olumlu tarafa yöneliyorsun.
Rabbim, bizlere rahmet etsin, kınadığımız, gıybetini yaptığımız kimsenin günahından haberdar olabiliriz ama tövbesinden haberdar olamayabiliriz. Kimse hakkında gıybet etmeyip peşin hüküm vermemeliyiz.
Cennete En Son Girecek Kişi
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben, cehennem ehlinden son çıkacak ve cennete son girecek adamı biliyorum. Bu adam, cehennemden emekleye emekleye çıkar. Kendisine:
“Haydi yürü! Cennete gir” denilir. O da cennete doğru gider ve orada insanların evlere, köşklere konduklarını, boş olmadığını gördü. Bunun üzerine kendisine:
“Senin de orada bulunduğun zamanı hatırlıyor musun?” denildi. O da:
“Evet” dedi. Yine ona:
“Dilekte bulun” denilir. O da dilekte bulunur, sonra kendisine:
“Sana dilekte bulunduğun ve dünyanın on katı kadarı vardır.” denildi. Adam da:
“Sen yegâne Melik olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?” dedi. Ravi der ki: “Resûlullah’ı (s.a.v.) gördüm. Gerideki dişleri gözükene dek güldü.”[4]
İmtihan
Toplumumuzda bir söz vardır: “Bekâra, kadın boşamak kolaydır.” Sorumluluğu olmayan, kaybedeceği bir şeyi olmayan, omuzlarında yük olmayan birinin ağzını doldurarak rahat konuşması kolaydır. Evli olanın her halükarda eşini boşadığında kaybedeceği bir şeyler vardır. Çocukların mağdur olacağı, aileler arasında husumet doğacağı, mal paylaşımı vs… Boşanma kararını vermek kolay değildir.
İmtihan edilmeden başkalarını eleştirmek kolay gelir. Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.”[5]
Çevremizde imtihanla karşılaşan kimseler hakkında ileri geri konuşanlar, kendileri imtihan olduklarında davranışları nasıl olur bilinmez. Bilinen şey ise Allah Resulü’nün dediği gibi, eleştirdiğimiz kimselerin imtihanının bizlerin de başına geleceği gerçeğidir. O gün Rabbimiz, eleştirdiğimiz durumda bizlerin tavrını kayıt altına alacak ve hesap gününde gözler önüne serecektir.
Bugün bizlere uzak görünen imtihanlar, “benim başıma gelmez” denilen imtihanlar, belki de yarın kapımızı çalmak için sıra beklemektedir. Bunu, bilemeyiz. Rabbim, taşıyamayacağımız yükü omuzlarımıza yüklemesin: “Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen, bizim sahibimiz ve yardımcımızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et” (Bakara, 286). Rabbimiz, Bakara suresinin son ayetinde, kendisine nasıl dua etmemiz gerektiğini bizlere öğretiyor. Sınavda kötü not almamız ihtimaline karşın, bizlere sınavı geçmemiz için kopya veriyor.
İyi ki Rabbimiz Var, Rabbim Bizi Bize Bırakmasın
Ya Rabbi, beni bana, bizi bize bırakma. Dilimiz sert, kılıcımız keskin, hoşgörümüz azdır. Bizi rahmetinle yargıla, şefkatinle muamele et. Bizler, karşımızdakinin samimiyetini göremeyiz. Kalbini yarıp bakamayız. Söze bakar, yanlış bulur, hüküm veririz.
Rabbimiz; anlayış, hoşgörü, rahmet sahibidir. Kulun dili sürçse bile Rabbimiz bilir ve şirk olabilecek, kâfirliğe kapı açabilecek sözlerimizi bile nasıl söylediğimizi, hangi hal üzere bunları dile getirdiğimizi bilir. Sevincimize, daha çok sevinir. Mutluluğumuza, daha çok mutlu olur. Kelimelerdeki hatalara bizim gibi takılmaz. Rabbimiz, bize şah damarımızdan daha yakındır. Bizler söylemeden ne söyleyeceğimizi bilir. Dilimizden dökülenden çok kalbimizden geçene bakar.
İnsanoğlu olarak kulun imtihanını bilmeyiz, çektiklerini bilmeyiz, tövbesini bilmeyiz. Kalemle üstünü çizer geçeriz. Şükür ki bizlere rahmetiyle muamele eden bir Rabbimiz var. Günahımız ne kadar büyük olsa da Rabbimizin açık bıraktığı tövbe kapısı var. Mizanda iman üzere ölmüş isek reca (ümit, beklenti, istek) kapısı var. Resulüne şefaat etme yetkisi vermesi var.
Biz kullarında bunlardan hiçbiri yok. Kulunun dili sürçse de “ben ilahım sen de benim kulumsun” dese, “ne demek istedin” demeden, “acaba böyle bir söz etmiş midir” demeden, sözü araştırmadan, “cehennemu’z-zumera” der, göndeririz. Rabbimizin, bizlerin üzerinde merhamet, hoşgörü ve anlayış gibi duyguları kalıcı kılması, dileğimdir.
Cefai DEMİREL
[1] Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 1, 7, 8
[2] https://www.hadiskitaplari.com/riyazus-salihin/riyazus-salihin-16-nolu-hadis
[3] https://www.islamveihsan.com/100-kisiyi-olduren-adamin-tovbesi.html
[4] https://www.yeniakit.com.tr/haber/cennete-girecek-olan-son-kisi-224915.html
[5] Tirmizi, Kıyamet, 53, No: 2507