Arşiv Genel Yazarlar

Neşelenin Gazze Halkı! Tok Karnına Öldürüleceksiniz!

 

Yeni ABD insani yardım planı, tıpkı önceki planlar gibi bizi ‘kurtaracak’.

Çocukken bana, kahvaltının en önemli öğün olduğu söylenirdi. İyi bir kahvaltı, gün boyu aktif kalmanız için size enerji verir. Bu yüzden ailemle düzenli olarak enfes bir kahvaltı yapardık. Elbette bu, geçmişte kaldı. Haftalardır neredeyse hiçbir şey yemiyoruz. Ben de bir dilim peynir, kekik ve yağa batırılmış sıcak bir somun ekmek hayal ediyorum. Bunun yerine, bir fincan çay ve 1,50 dolara aldığım tatsız, neredeyse son kullanma tarihi geçmiş üzerinde “WFP bisküvisi, parayla satılmaz” yazan bir paket bisküvi ile bir başka soykırım gününe daha başlıyorum.

Son zamanlarda haberleri takip ediyorum ve Dünya Gıda Programı (WFP) bisküvisi dışında bir şeyler yeme ihtimalimizin yakında gerçekleşeceğini hissetmeye başladım.

Yazarın günlük kahvaltısı

Görünüşe göre, Amerika Birleşik Devletleri, Gazze’deki Filistinlilerin açlıktan öldüklerini duymaktan bıkmış. Bu yüzden şimdi açlığa veya en azından bununla ilgili can sıkıcı şikâyetlere son vermeye karar vermişler. Ve böylece ABD hükümeti, dünya lideri olmanın verdiği sarsılmaz güven ve gururla, Gazze’ye yiyecek ulaştırmak için yeni bir organizasyonu duyurdu. Soykırım sözlüğümüze artık STK’lar ve yardım kuruluşları olarak eklenen sıra dışı bir isim olan “Gazze İnsani Yardım Vakfı”nın, Mayıs sonuna kadar yiyecek dağıtımını yeniden başlatması ve “300 milyon öğün” dağıtması bekleniyor. İsrail ise öldürme faaliyetlerini sürdürürken “insani yardım” sürecini güvence altına almak için gönüllü oldu.

Uluslararası medya haberlerine göre bu yeni beslenme “mekanizması” kurulurken, İsrail hükümeti; “ABD baskısı altında”, “açlık krizinin derinleşmesini” önlemek için “temel miktarda gıda” getireceğini ve yeniden başlamanın yalnızca bir hafta süreceğini bildirmiş. Açlık krizinin zaten “derin” olduğu Gazze’de, bu duyurulara pek şaşırmıyoruz. İsrail’in -dış destekle- istediği zaman “yemek düğmesini” açıp kapatmasına alışkınız.

Yıllardır, İsrailli gardiyanlarımızın yiyeceklerimizi kontrol ettiği, hayatta kalma seviyemizin ötesine asla geçemememiz için karneye bağladığı 365 kilometrekarelik bir hapishanede tutuluyoruz. Bu soykırımdan çok önce, dünyaya açıkça bizi bir diyette tuttuklarını, ölmememizi, sadece acı çekmemizi sağlamak için kalorilerimizin dikkatlice sayıldığını ilan ettiler. Bu, geçici bir ceza değildi, resmi bir hükümet politikasıydı.

Temel insani kaygılarla itiraz eden ve ablukaya meydan okumaya cesaret edenler ise saldırıya uğradı ve öldürüldü. Bazıları, kamyonların içeri girmesine izin verildiği için minnettar olmamız gerektiğini söylüyor. Öyle mi?

Sayısız kez, mahalle fırınımın pişirme gazı olmadığı için kapalı olduğunu gördüm veya en sevdiğim peyniri, gardiyanlarımız bunun “sakıncalı” bir ürün olduğuna karar verip Gazze’ye sokmadığı için bulamazdım. Kendi ürünümüzü yetiştirme becerimiz vardı ancak bunu da pek yapamazdık çünkü verimli toprağımızın çoğu hapishane çitine yakındı ve dolayısıyla ulaşamayacağımız bir yerdeydi. Balık tutmayı severdik ancak o da yakından izleniyor ve kısıtlanıyordu. Kıyıdan öteye geçerseniz vurulurdunuz.

Bu aşağılayıcı ve planlı abluka, 7 Ekim 2023’ten önce de gerçekleşiyordu. O günden sonra Gazze’ye girmesine izin verilen yiyecek miktarı büyük ölçüde azaltıldı. Sonraki günlerde, doğduğumdan beri altında yaşamama rağmen, İsrail ablukasının Gazze’ye uyguladığı zincirleri her zamankinden daha somut hissettim. İlk kez, ekmek gibi temel bir şeyi güvence altına almak için mücadele ettiğimi fark ettim.

2 Mart’ta İsrail, Gazze’ye yiyecek ve diğer yardımların girmesini yasakladı. O zamandan beri durum kötüden daha da kötüye gitti. Örneğin birkaç hafta önce, midemizi çürüten konserve fasulyelerimizin yanında hala biraz domatesimiz vardı. Ama şimdi, sebze satıcıları hiçbir yerde yok. Fırınlar da kapandı ve un neredeyse tamamen ortadan kalktı. Şimdi, son kullanma tarihi geçmemiş bakla fasulyesi bulmak, gerçekçi olarak isteyebileceğim tek şey.

Başkalarının benden çok daha kötü durumda olduğunu biliyorum. Örneğin berberimi ele alalım. İki hafta önce saçımı kestirmek için gittiğimde bitkin görünüyordu. “Düşünebiliyor musun? Haftalardır ekmek yemedim. Birkaç günde bir alabildiğim unu çocuklarım için saklıyorum. Sadece hayatta kalmaya yetecek kadar yiyorum, tok hissetmeye yetecek kadar değil. Dünyanın onlara neden böyle davrandığını anlamıyorum. Eğer onların gözünde yaşamayı hak etmiyorsak, en azından aç çocuklarımıza merhamet gösterin. Bizi aç bırakmak istiyorlarsa sorun değil ama çocuklarımızı değil,” dedi bana.

Bu acımasız bir fedakârlık gibi görünebilir, ancak 19 ay boyunca aralıksız İsrail katliamından sonra ebeveynlik burada bu hale geldi. Ebeveynler sadece çocuklarının güvenliği için değil, aynı zamanda çocuklarının açken bombalanma olasılığı için de korkuyor. Bu, Gazze’deki her hanenin ve her çadır kampının kabusu. Zar zor işleyen birkaç hastanede, kıtlık manzarası daha da korkunç. İskelet gibi görünen bebekler ve çocuklar, hastane yataklarında yatıyor; yetersiz beslenen anneler, yanlarında oturuyor.

Zayıflamış Filistinli çocukların günlük görüntülerini görmek artık normal hale geldi. Bizler, yiyecek bulmakta zorlanıyor olabiliriz ancak onları gördüğümüzde kalbimiz paramparça oluyor. Yardım etmek istiyoruz. Belki bir kutu bezelye bir fark yaratabilir diye düşünüyoruz. Peki, bezelye, marasmus hastası bir bebek için, deri ve kemikten oluşan kırılgan bir kabuğa benzeyen bir çocuk için ne yapabilir? Bu arada, dünya sessizce oturuyor, İsrail’in yardımı engellemesini ve bombalar göndermesini izliyor ve inanmazlıkla sorular soruyor.

7 Mayıs’ta İsrail ordusu, Gazze Şehri’nin en yoğun caddelerinden biri olan El-Vehda Caddesi’ni bombaladı. Bir füze sokak satıcılarıyla dolu bir kavşağa, diğeri ise çalışan bir restorana çarptı. En az 33 Filistinli öldürüldü.

Kurbanlardan birinin kanına bulanmış pizza dilimlerinin olduğu bir masanın görüntüleri internette yayınlandı. Gazze’deki pizza sahnesi, dünya çapında ilgi gördü; kan banyosu ise görmedi. Dünya şu soruları sordu: Pizza sipariş edebiliyorken nasıl kıtlık içinde olabilirsiniz? Evet, soykırımsal kıtlığın ortasında satıcılar ve restoranlar var. Bir kilogram unu 25 dolara ve bir kutu fasulyeyi 3 dolara satan satıcılar. Dünyanın en küçük ve en pahalı pizza diliminin servis edildiği bir restoran; kalitesiz bir hamur parçası, peynir ve onu isteyenlerin kanı.

Dünyayı, yiyeceğe layık olduğumuza ikna etmek için pizzanın varlığını açıklamamız gerekiyor. Tüm bunlar olurken, tonlarca hayat kurtarıcı yardım, hâlihazırda tam olarak işlevsel yardım kuruluşları tarafından içeri alınmak ve dağıtılmak üzere sınır kapılarında bekliyor. Biz, Gazze’de daha önce “insani eylem” kisvesi altında PR çalışmaları gördük. Beslediklerinden daha fazla insanı öldüren hava yardımlarını hatırlıyoruz. Denizden Gazze’ye 500 kamyon dolusu yardım ulaştıran 230 milyon dolarlık iskeleyi hatırlıyoruz: Açık bir kara geçişiyle yarım günde gerçekleştirilebilecek bir başarı.

Gazze’de açız ama aptal değiliz. Soykırımı durdurmanın Washington’ın endişeleri arasında olmadığını biliyoruz. Sadece İsrail’in değil, aynı zamanda ABD’nin de rehinesi olduğumuzu biliyoruz. Bizi rahatsız eden sadece kıtlık değil; aynı zamanda dışarıdan gelenlerin yardım bahanesiyle gelip sömürgeleştirmenin temellerini atmaya başlama korkusu. ABD planı uygulansa ve İsrail’in bir sonraki bombalamasından önce yemek yememize izin verilse bile, halkımın gıdanın silahlandırılmasıyla yıkılmayacağını biliyorum.

İsrail, ABD ve dünya, kalori karşılığında toprak takası yapmayacağımızı anlamalı. Yurdumuzu aç karnına bile olsa özgürleştireceğiz.

Ahmed Al-Najjar

19.05.2025, El Cezire

Çeviren: İsmail CEYLAN

Exit mobile version