Arşiv Yazarlar

Myanmar’daki Darbeden Sonra Rohingyalıları Neler Bekliyor?

[Bir Rohingya şairi ve aktivisti olan Mayyu Ali (@AliMayyu), bir şiir koleksiyonu olan “Exodus”un yazarıdır. Ali, Rohingya’da ordu tarafından yapılan etnik temizliği sonrasında Myanmar’daki evinden kaçmak zorunda kalmıştır.]

Ülke çapında süren darbe karşıtı protestolarda hiç kimse zulüm altındaki Rohingya halkının geleceğinden bahsetmiyor.

COX’S BAZAR, Bangladeş – Myanmar’da ordu tarafından gerçekleştirilen; katliam, tecavüz ve kundakçılık olaylarının ardından Arakan Eyaletindeki 750.000’den fazla Rohingyalı, evlerimizden kaçmaya zorlandık. Bu olayların sonucunda 2017 yılından beri burada bir mülteci kampında yaşıyorum. Myanmar’da gerçekleşen 1 Şubat’taki askeri darbeden bu yana, zaten hayata pamuk ipliği ile bağlı olan kampımızda, gelecekle ilgili kaygılarımız daha da derinleşti. Geçmişte bize karşı soykırım emrini veren Orgeneral Min Aung Hlaing, darbenin baş aktörü oldu ve ülkeyi kontrol altına aldı.

Darbeye karşı protestolar, Myanmar’a yayıldı ve günlerdir devam ediyor. Ben de bazıları, binlerce insanı bir araya getiren bu toplantılarla ilgili haberleri ve sosyal medya paylaşımlarını taradım. Acaba Rohingyalılar hakkında bir şeyler söylendi mi? Çünkü bu kalabalıklar, “demokrasi ve insan hakları” naraları atıyorlar. En azından bizim gibi sürgün azınlıklarla ilgili birkaç söz duymayı umuyordum.

Düzinelerce gönderi ve resme baktım ve sonunda bir fotoğraf buldum; Myanmar’da bir sokakta “Rohingya krizinden gerçekten pişmanım” yazan bir pankartı tutan genç bir adam. Myanmar’da çok az sayıda insanın, Rohingyalılara karşı yapılan şiddeti destekledikleri veya savundukları için pişmanlık duyduklarına dair birkaç yazı buldum. Ancak Bayan Aung San Suu Kyi’nin Ulusal Demokrasi Birliği’nden (darbeden önceki yönetim), Rohingyalıların talepleri hakkında tek kelime eden bir lider bulamadım.

1991 yılında Rakhine Eyaletinin Maungdaw kasabasında bir Rohingya ailesinde doğdum. Ben doğmadan on yıllar önce, ordu, haklarımızı kısıtladı ve bizi kültürel ve ırksal açıdan Bengalli yasadışı göçmenler olarak ötekileştirdi. 1982’de, bizi, vatandaşlıktan reddeden bir yasa çıkardılar. Myanmar’da Rohingyalı olmak; diken üstünde yaşamak, eğitim, sağlık hizmetleri ve diğer sosyal hizmetlere sınırlı erişim anlamına geliyordu.

Yine de büyükbabamın Bayan Aung San Suu Kyi’den ve partisinden hayranlıkla bahsettiğini duyduğumda hep bir umut ışığı buldum. Büyükbabam; ordu, 1990’da ulusal seçimlerin yapılmasına izin verdiğinde, parti üyelerini evimize davet ettiğini ve sürümüzdeki en büyük ineği keserek onları ağırladığını anlatırdı. Günlerce bizim köyümüzde ve diğer köylerde seçim kampanyası yürüttüğünü ve halkı partiye oy vermeye ikna etmeye çalıştığından bahsediyordu. (Seçim, parti tarafından kazanıldı; fakat ordu, zaferi görmezden geldi ve Aung San Suu Kyi’yi 2010 yılına kadar ev hapsine aldı.)

2015 seçimlerinde, ailem ve diğer Rohingyalılar, karşılaştığımız ayrımcılığa ve şiddete son vermesini umarak, Bayan Aung San Suu Kyi’ye hala güveniyorduk. Ancak Rohingyalılar olarak sandıklara gittiğimizde, geri çevrildik ve oy vermemiz engellendi. Bayan Aung San Suu Kyi ise seçime katılmaktan mahrum bırakılmamız konusunda konuşmayı reddetti.

Bayan Aung San Suu Kyi’nin partisi, ezici çoğunlukla kazandı; ama bizim için işler daha da kötüye gitti. Budist çoğunluğun, bizim için sahip olduğu köklü önyargı, sanki zincirden boşanmış gibi, “yarı-demokratik açılımdan” sonra üzerimize yoğunlaştı. O dönemlerde internet hizmeti yaygın ve ucuzdu; ülkedeki her üç kişiden biri Facebook’u kullanmaya başladı. Bize yönelik retorik, nefret ve şiddet; aşırı milliyetçi Budist rahipler ve ordunun, sosyal ağda bize karşı nefret kampanyaları başlatmasıyla daha da güçlendi. Giriş yaptığım her gün bize “Kalar”, “Bengalliler” ve “Teröristler” diye hitap eden nefret dolu mesajlarla karşılaştım ve bunları ölüm tehditleri takip etti.

Bayan Aung San Suu Kyi ve hükümeti, bu olaylar esnasında üç maymunu oynadı. Ve sonra, 2017’deki askeri baskılar geldi. Binlerce Rohingyalı sivil öldürüldü ve yüzlerce kadın ve genç kıza tecavüz edildi. 28 Ağustos 2017’de, düzinelerce askeri kamyon geldiğinde ve askerler köyümüzün etrafında bir kordon oluşturduğunda, ailem ve ben, Maungdaw’da evdeydik. Bir derenin kenarında saklandık. Arkadaşlarımızın ve komşularımızın askerler tarafından vurulmasını ve köyümüzün ateşe vermesini izledik. Yanan evime dönüp bakma cesaretini bulamadım ama gökyüzünde yükselen alevleri izledim. Sığınmak ve güvenli bir yer aramak için teknelerle Bengal Körfezi’ni geçtik.

Cox’s Bazar’daki mülteci kampımızda, yedi kişilik ailemle birlikte 3,6 metrelik branda barakada yaşıyorum. Bir mil karede 100.000’den fazla insan sıkışmış durumda. Mülteci kampında da askeri darbeye karşı protestolar yapıldı; ancak orduyu, soykırımı ve şiddeti savunan Bayan Aung San Suu Kyi için hiç kimse gözyaşı dökmüyor. Darbeden sonra General Min Aung Hlaing, Rohingya mültecilerini Bangladeş’ten geri getirme niyetinden bahsetti. Ona inanmıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’ne şirin görünmek ve yaptırımlardan kaçınmak için bu şekilde konuşuyor. General, Yangon’da ordunun hafif piyade tümenlerinden -bize karşı soykırımı gerçekleştiren güçler- asker konuşlandırdı.

Hâlâ Myanmar’da yaşayan 600.000 Arakanlının kaderi hakkında endişeleniyorum, ordunun yeni bir katliama girişmesinden korkuyorum. Binlerce kişi, Arakan Eyaletindeki kamplarda tutuluyor. Hâlâ memleketimde yaşayan arkadaşlarımdan birine, telefonla ulaşmayı başardım. Bana, “Ordu; Facebook, WhatsApp ve diğer sosyal medyayı yasakladı” dedi. Marketler ve dükkânlar kapandı. Askeri darbeden sonra Maungdaw’da camiler kapatıldı.

“Kimse dışarı çıkamıyor. Son derece korkuyoruz. Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz” dedi.

Mayyu Ali, The New York Times, 18 Şubat 2021

 Çeviren: İsmail Ceylan

 

 

 

Exit mobile version