Filistin’de, Siyonist zulüm bütün vahşiliğiyle 1940’lı yıllardan beri devam etmektedir. Gazze’den sonra Filistin topraklarında bulunan, 215.452 Filistinli nüfusu ile ikinci en kalabalık şehir olan El-Halil kentinde ise bunun izleri sık sık görülmektedir. Stratejik anlamda ciddi öneme sahip olan El-Halil, Batı Şeria’daki Siyonist İsrail’in sağlamaya çalıştığı hâkimiyetin bir mikrokozmosu olarak tanımlanmaktadır.
Bölgelerdeki Hükümet Faaliyetler Koordinatörü (BHFK) olarak adlandırılan, Batı Şeria’nın askeri idaresi ve Filistin yönetimi aracılığı ile İsrail arasında koordine edilmektedir. Yahudi yerleşimcilerin ise kendi idare belediye organı olan Hebron Yahudi Topluluğu Komitesi vardır.
Takvimler, El-Halil kenti için 25 Şubat 1994 Cuma sabahını gösterdiğinde, Siyonist katiller sabah namazı kılmakta olan Müslümanların bulunduğu Halil İbrahim Camii’ne saldırıda bulunup 67 Müslümanı şehid etmiş, 300’e yakın Müslümanı da yaralamışlardır. Yaralıların da bazıları şehadete erişmiştir. Bu vahşi saldırı ise Hebron Anlaşması’nın imzalanması ve protokolün yürürlüğe girmesiyle sonuçlanmıştır. 7 Ocak 1997’de başlayan ve 15-17 Ocak arasında imzalamayla sonuçlanan protokolde İsrail terör devletini başbakan Benjamin Netenyahu temsil ederken Filistin Ulusal Yönetimini ise Başkan Yaser Arafat temsil etmiştir.
Protokol uyarınca, İsrail askeri birlikleri El-Halil’in %80’inden çekileceklerdi. Buna karşılık %20’lik kısmı ise Siyonist İsrail’in kontrolünde kalmaya devam edecekti. Bu protokol ile şehir H1 ve H2 olmak üzere ikiye ayrılmış oldu. H1 bölgesi Filistin yönetiminde kalırken, H2 bölgesi Siyonist yönetiminde olacaktı. Ancak İsrail terör devleti, daha önceki hiçbir anlaşmaya, ateşkese veya protokole sadık kalmadığı gibi El-Halil protokolünde de farklı bir sonuçla karşılaşılmadı. Çıkan kargaşa sonucu, El-Halil Uluslararası Geçici Mevcudiyetinin yeniden tesisi ile ilgili, içerisinde; İtalya, Danimarka, İsveç, İsviçre ve Türkiye gibi ülkelerin bulunduğu 180 kişilik bir heyet tarafından antlaşma imzaladı. Koordinasyon sorumluluğunun Norveç’e verilen antlaşmadan günümüze kadar olanlara bakarsak, kendimizi düşünmeden alıkoyamadığımız, cevap bulamadığımız sorular ortaya çıkıyor. Kendini, savaş durumuna sokarak başka insanların haklarını işgal eden İsrail terör devleti, meşruiyetten uzak bu savaşta işgal ettikleri üzerinde bir hak sahibi olmayacaktır. Evime giren bir hırsızın, boynuma hançeri dayayarak mülkümü benden alması, ona bir hak verir mi?
Bu haksızlık ve suç, ister sıradan bir kabadayı tarafından, ister başında tacı olan biri tarafından üretilsin, eşittir. Saldırganın hakkı veya onu kaç kişinin takip ettiği, saldırıyı daha güçlü kılmak dışında bir fark yaratmaz. Tek fark, büyük hırsızların küçük olanları kontrolü altında tutmak için cezalandırmasıdır. Ancak büyük olanlar, şöhret ve zafer kazanırlar; çünkü bu dünyadaki adaletin zayıf elleri için fazla büyüktürler. Bunun yanında, saldırganları cezalandıracak olan kuvvet ise El-Adl olan Rabbimizdir. İsrail terör devletinin çocuk, kadın veya yaşlı gibi ayrımları yapmaksızın zarar verdiği, mülklerine, hayatlarına sahip olmaya çalıştığı insanların ise Rabbimizden başka yeryüzünde başvurabilecekleri bir mahkemeleri veya hâkimleri yoktur. İşte o zaman yapılması gereken şey ise Kur’an’da apaçık ortadadır: “Birtakım insanlar onlara, ‘İnsanlar, size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun’ dediler de bu, onların imanlarını arttırdı ve ‘Allah, bize yeter; O, ne güzel vekildir!’ diye cevap verdiler” (Âl-i İmran, 3/173).
Bunca saldırıyı gerçekleştiren, merhamet ve adalet kavramlarından bihaber İsrail terör devleti, elindeki tüm imkânlarla mazlum olan Filistin halkına saldırılarına çekinmeden ve ısrarla devam ettikçe, “O, bize yeter; O, ne güzel vekildir” diyerek pes etmeyen Filistin halkına, ümmet olarak Hz. Mûsâ’nın duasında, “Ey Rabbim! Bana lütfedeceğin her türlü hayra muhtacım!” şeklinde niyazda bulunduğu gibi niyaz etmeli ve elimizden geldiğince El-Halil kentinde olduğu gibi, sırf Müslüman olduğundan dolayı birçok hakkı elinden alınan, fiziksel ve psikolojik olarak birçok işkenceye maruz kalan Mü’min kardeşlerimize yardımcı olmaya çalışmalıyız.
“Filistin’de, Çeçenya’da,
Afganistan ve Irak’ta;
Zülüm ve kan coğrafyamda,
Ne zamandır dirliğimiz?”
Yusuf Keleş
Faydalanılan Kaynaklar:
- Wikipedia
- Barışın İdeolojisi, B. Bilgehan Özpek, Liber yay.
- Grup Genç, Sözü Var albümü, Kurtuluş eseri.