Arşiv Duyurular Foto Galeri Genel Gündem Yazarlar

İsrail’in Suriye İşgali ve Dürziler I

Dürzilik, Miladi 1000’li (hicri 400’lü) yılların başında İsmaililiğin hüküm sürdüğü Fatımi Devleti içinde Mısır’da ortaya çıkmıştır. Dürziliğin adı, Orta Asya kökenli din adamı Muhammed b. İsmail Neştekin ed-Derezi’den gelmektedir. Dürzi tabirinin kökenine dair bir başka iddia da, bu kelimenin, Kudüs 1190 yılında Müslümanlar tarafından Haçlılardan alındıktan sonra, bir kaleye sığınmak zorunda kalan bir haçlı alayının kumandanı olan Comte de Dreux tarafından gündeme getirildiği şeklindedir. Bu haçlılar ve komutanı Dreux kırk sene boyunca bir taraftan Müslümanların müteaddit hücumlarına mukavemet ederken diğer taraftan da Hıristiyanlarla İsmailileri birleştirerek yeni bir cemiyet teşkil etmiştir. İşte bu cemiyet “Dreux” isminin muharref şekli olan “Dürzî” ismi ile bilinen topluluktur.
Dürziler, 996-1021 yılları arasında Fatımi halifesi olan Hâkim b. Emrillah’ı ilah olarak benimsemiş ve böylece yeni bir dinin temelleri atılmıştır. Hakim’in dışında bu mezhebin bilinen isimlerinden olan Hasan b. Haydara el-Ferganî Allah’ın, Hâkim Biemrillâh’ın bedenine hulûl ettiği görüşünü Kahire’de yaymaya çalışırken öldürülmüş ve bu davetin liderliği Buharalı bir Türk olan Neştekin adıyla ünlenen Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail ed-Derezî’ye (ö. 410/1019) geçmiştir. Ancak Dürzi inancının teşekkülünde ve yayılmasında etkin rolü Hâkim Biemrillah’ın veziri Hamza b. Ali üstlenmiştir. Ayrıca Hamza b. Ali, Hâkim’in imamlığını ve tanrılığını savunan çok sayıda risale kaleme almıştır. Ancak bu tür batıl inançlar halk tarafından kabul edilmemiş ve ayaklanmalara neden olmuştur. Hâkim de, 23 Şubat 1021 gecesi sürekli tefekkür için gittiği Kahire yakınlarındaki Mukattam Dağı’nda esrarengiz biçimde ortadan kaybolmuştur. Araştırmacılara göre o, çılgın hareketlerinden dolayı kız kardeşi Sittülmülk tarafından öldürülmüştür. Hâkim’in ulûhiyetine inananlar, gaybet ve ric’at anlayışlarının bir sonucu olarak onun hâlâ hayatta olduğunu söyleyerek tekrar döneceğini iddia etmiştir.
Hâkim’in yerine geçen Zâhir Lii‘zâzidînillâh babasının Tanrılık iddialarını yalanlamıştır. Dürzîlere karşı büyük bir mücadeleye girişen Zahir, onları büyük şehirlerin dışına; Suriye, Lübnan gibi bölgelere sürmüştür. Dürzîler, sürgünden önce neredeyse tüm büyük imamlarını kaybetmiştir.
Bahauddin gibi geriye kalan birkaç Dürzî âlim, inancı koruma altına almak için Dürzîliğe geçişi sınırlamıştır. O saatten itibaren Dürzî inancı dışa kapalı bir mahiyete bürünürken; Kahire, Şam gibi şehirlerden çıkartılan Dürzîler, Lübnan, Suriye ve İsrail’e göç etmeye başlamıştır.

Dürzi İnancı

Dürzi toplumu, “akil” (ukkal-bilge) ve “cahil” (cuhhal-cahil-sıradan) olmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır. Toplumun yaklaşık yüzde 10’unu akiller (ukkal-bilge) oluşturmaktadır. Bu grup, Dürzi toplumunun dinî önderleri olup dini sırları bilen ve dini liderlik yapan kesimi oluşturmaktadır. Başlarında Dürzi siyasi lideri tarafından atanan Şeyhü’l Akl bulunmaktadır. Cuhhâl ise dinî bilgiye sahip olmayan sıradan halktır ve çoğunluğu oluşturur. Cuhhâlin Dürzi risalelerini doğrudan okuması yasaktır ancak şerhlerin bir kısmını okumasında bir beis yoktur. Din değiştirmeye ve dışarıdan evlenmeye izin vermeyen katı kurallarıyla bilinen Dürziler, bu sayede kimliklerini ve geleneklerini yüzyıllar boyunca korumayı başardı.
Dürzîliğin dört şartı, Altıncı Fatimi Halifesi Hâkim’in Allah olduğuna inanmak, emri tanımak, hududu bilmek ve nasihate uymaktır. Hâkim hem Allah hem de insandır. Ancak iki türlü görünüşü vardır: Lâhûtî (Allah) ve Nâsûtî (insan). Bu iki görünüş birbirine benzemez. Akılla anlaşılamayan Hâkim birçok defa insan şeklinde görünmüş, insanlar fitne fesada başlayınca gizlenmiştir. Yeniden ortaya çıktığında Dürzîleri mükâfatlandıracak, kendine inanmayanları da cezalandıracaktır. Hâkim imamlığı, veziri Hamza’ya bırakmıştır.

ORTADOĞU’DA DURZÎLER

Dürziler, Osmanlı Devleti idaresi altındayken sık sık isyan etmişlerdir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı karşıtı kampta yer alan Dürzîler, Fransızların 1918 yılında Suriye’yi işgal etmesi ve buranın hâkimiyetini kolaylaştırmak için “böl ve yönet” düşüncesini benimsemesi sayesinde, 1921 yılında, Cebel-i Dürz Emirliği adında özerk bir yapıya sahip olmuşlardır. 1936 yılında bu devletin ortadan kalkmasıyla Dürzilerin bir kısmı Lübnan vatandaşı bir kısmı da Suriye vatandaşı olmuşlardır.
Günümüzde tüm dünyada yaklaşık bir milyon Dürzî yaşamaktadır. Bunların çoğunluğu bilhassa Orta Doğu’da Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün’de bulunmaktadır. Dürzilerin yüzde 43’ü Suriye’de; yüzde 40’ı Lübnan’da, yüzde 8’i İsrail’de ve yüzde 1’i de Ürdün’de bulunmaktadır. Buna göre Suriye’de 850.000, Lübnan’da 350.000, İsrail’de 150.000 ve Ürdün’de 25.000 olmak üzere Orta Doğu’da yaygın olarak bulunmaktadırlar. Geriye kalan yüzde 8 ise esas olarak Latin Amerika, Kuzey Amerika, Avustralya ve Batı Afrika’ya dağılmış bir diasporayı oluşturmaktadır.
Fransızlar Lübnan ve Suriye’yi; Halep Devleti, Dımaşk Devleti, Alevi (Nusayri) Devleti, Lübnan Devleti ve Cebel-i Drüz Devleti (1921-1936) olarak beş otonom parçaya bölmüştür. Fransızların Dürzilere yönelik bu siyasetinin sebebi, onların Birinci Dünya Savaşı sırasında Havran bölgesinin kontrolünün ele geçirilmesinde kendilerine yardım etmesidir. Ne var ki birleşik Suriye yerine parçalanmış Suriye’yi ve başlarında Fransa’yı görmek Dürzileri rahatsız etmiştir.

SURİYE DÜRZİLERİ

Suriye’deki Dürzîler, asıl olarak Cebel Duruz bölgesinde yaşarlar. Suveyde şehri sadece Suriye’nin değil, aynı zamanda tüm Orta Doğu’da en fazla Dürzî’nin yaşadığı yerdir. Suriye’deki Dürzilerin %90’ından fazlası güneydeki El-Süveyde ilinde ve bir bölümü de Halep ve Şam gibi Suriye’nin büyük şehirlerinde yaşamaktadır. Günümüzde El-Süveyde bölgesinde yaşayan Dürzîlerin büyük bölümü, özellikle 17. ve 19. yy.larda Lübnan, Filistin ve Halep bölgelerinden göç eden Dürzilerle akrabalık bağlarına sahiptirler. Dürzîler, yerleştikleri yörelerde zamanla tek etkin güç olmuşlar ve hâkim duruma gelmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin çekilmesiyle Fransız hükümetinin manda siyaseti çerçevesinde azınlıklara verdiği destekten paylarını alan Dürziler, 1921’de Selim el- Atraş’ın başkanlığında Cebel-i Düruz özerk bölgesini kurmuşlardır. 1925 yılında Sultan el- Atraş’ın Fransa’ya karşı başlattığı özgürlük hareketi büyük ses getirse de Dürziler ancak 1936 yılına kadar özerkliklerini korumuşlar ve bölge, Suriye-Fransa arasındaki anlaşma uyarınca Suriye’ye katılmıştır.
Suriye’de yaşayan Dürzilerin önemli bir kısmı Süveyda bölgesine yaşarken, azınlık bir grup da Golan tepelerinin Suriye’de kalan kısmında bulunmaktadırlar. İdlib ile Kuneytra bölgesindeki Hermon Dağı’nda (Cebel el-Şeyh) ve doğuda Şam yakınındaki köylerde, ayrıca Şam’ın güneydoğusundaki Ceramana’da yaşayan Dürziler, tarımla uğraşmakta ve siyasi hayattan uzak kalmayı tercih etmektedirler. Dürziler, Suriye’deki en büyük üçüncü dini azınlıktır. Suriye’de Dürzi nüfusunun çoğunluğu Süveyde vilayetinde bulunmaktadır. Suriye’nin güneybatısında yer alan Süveyde vilayeti, güneyde Ürdün, batıda Dera, doğuda da Badiyat el Şam ile sınır komşudur. Süveyde aynı zamanda Dürzilerin Suriye’de çoğunluk olduğu tek vilayettir bu nedenle Dürzilerin Başkenti olarak kabul edilmektedir.

İsrail’deki Dürziler

Dürzilerin Orta Doğu coğrafyasında etkin olarak yer aldıkları ülkelerden birisi de İsrail’dir. Diğer coğrafyalarda ulus-devletlere karşı bir tehdit olarak görülen Dürziler, İsrail’de devletin ve Yahudi toplumunun güvenini kazanmış bir toplum olarak toplumsal ve siyasal hayatlarını devam ettirmektedirler.
Dürzilerin 1942 yılında, Filistin topraklarında yapılan bir nüfus sayımında 7.000 civarında bir nüfusa sahip oldukları ve toplam nüfusun da %1’ini oluşturdukları tespit edilmiştir. Aynı dönemde Sünni Müslümanların %61,44, Yahudilerin %29,90 ve Hıristiyanların %7,85 oranında bir nüfusa sahip oldukları görülmektedir.
Dürzilerle Siyonistler arasındaki ilk ilişki 14 Temuz 1948’de Şifa-Amr köyü savaşında başlamıştır. Dürzilerin göstermelik savunması Siyonist terör örgütü haganah’ın işini kolaylaştırmıştır. Stratejik önemi büyük olan bu köyün düşmesinden sonra Safuriyye ve Nasıra’nın Yahudilerin eline geçmesi çok kolay olmuştur. Bu savaş, Yahudi-Dürzi iş birliğinin ilk somut meyvesi olmuştur. Siyonistler, Dürzilerden hem askerî olarak faydalanmak hem de uluslararası kamuoyuna karşı propaganda yapmak için İsrail Silahlı Kuvvetleri içerisinde tamamen Dürzilerden oluşan bir bölük kurmuştur.
Siyonistlerin Dürzileri, Arap olarak nitelemeyerek onların mezhepsel ya da dinî kökenlerini ön plana çıkartması Dürzileri, Siyonist İsrail’deki Arap toplumu içerisinde ayrıcalıklı bir konuma getirmiştir. Bu ayrıcalıklı konumun ortaya çıkmasında başlıca iki neden etkili olmuştur. Bunların ilki, Siyonistlerin, Filistin topraklarına yerleşmek istedikleri dönemde Dürzi orta sınıfına mensup kişilerden destek almasıdır. İkinci neden ise Dürzilerin Siyonistlere destek vermesinin altında yatan sebep yani Dürzi toplumunun Müslüman Araplar tarafından Müslümanlığın bir parçası kabul edilmeyerek dışlanması, bununla birlikte potansiyel çatışma riskinin gerçekleşmesi durumunda kendilerine yardımcı olacak güçlü müttefikler kazanma isteğidir. Bu nedenle Arapların Yahudilere karşı ayaklanmasında Dürziler tarafsız kalmıştır. Dürzilerin bu tarafsızlığı Yahudilerin işini kolaylaştırmış, neticede Ben Zvi döneminde Dürzilerle Yahudiler arasında güçlü bağların ve taktik-stratejik ortaklığın kurulması sağlanmıştır.
1948 yılının Ağustos ayında İsrail Dışişleri Bakanlığı, tüm Dürzi liderlerden Arapların yanında savaşmayacaklarına ve onlara karşı direneceklerine dair güvence almış, Dürziler de İsrail devletine karşı mutlak bir sadakat göstereceklerine dair söz vermişlerdir. Dürziler, sadakatlerinin karşılığını yurtlarında huzur içerisinde yaşayarak almışlardır. 15 Nisan 1957 tarihinde İsrail’de, Dürzîlere, “devletle bütünleşmek ve askerlik yapmak” şartıyla ayrı bir dinî cemaat statüsü verilmiştir. Dürziler, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı’nda da İsrail’in yanında yer almışlardır. Bu savaşta Dürzilerin yaşadığı Golan Tepeleri, İsrail tarafından işgal edilmiştir. 1981 yılında ise Siyonist İsrail’in, Golan Tepelerinde de İsrail kanunlarının uygulanmasına dair bir karar almış olması Golan Tepelerinde yaşayan Dürziler tarafından olumlu karşılanmıştır. Ancak buna rağmen Dürziler, İsrail vatandaşlığına geçme konusunda olumsuz yaklaşımlar sergilemişlerdir. Bunda Golan Tepelerinin Suriye tarafından geri alınması korkusu etkili olmuştur.
1993 yılının ekim ayında altmış yıldır İsrail Dürzilerinin liderliğini yürüten Şeyh Emin Tarif vefat etmiştir. Vefattan sonra el-Tarif’in vasiyeti üzerine torunu Muvaffak Tarif, İsrail Dürzilerinin yeni lideri olmuştur. Muvaffak Tarif, günümüzde de bu görevi yürütmeye devam etmektedir.
Günümüzde İsrail’de yaşayan Dürzilerin sayısının 66.000’i geçtiği ifade edilmekte olup, Dürzî nüfusun neredeyse tamamı, Müslüman Araplardan uzak bir şekilde Batı Celile’de ve Hayfa şehrinin yakınlarındaki Karmel Dağının eteklerinde yaşamaya devam etmektedir.
Dürzilerin, İsrail’e tam anlamıyla entegre olabilmesi için İsrail devleti birtakım kültür ve din politikaları izlemiştir. Dürzilerin diğer Araplardan ve Müslümanlardan ayrılması için öncelikle kendi Dürzî dinî mahkemelerini kuran İsrail, aynı şekilde Dürzilere özgü dinî bayramlar icat etmiştir. Her yıl 25 Nisan tarihinde kutlanan Şuayb Peygamber Bayramı, bu bayramlardan bir tanesidir. Bunun yanında Dürziler için ayrıca bir bayrak yapılmıştır ve bu bayrak Dürzi evlerinde, anıtlarında İsrail bayrağı ile birlikte dalgalanmaktadır. Aynı şekilde Davut yıldızına benzer bir şekilde Dürzi yıldızı da icat edilmiş simgeler arasında yer almaktadır. İsrail devletinin Dürzileri özgün kılmak için uyguladığı politikalardan birisi de Dürzi kültür merkezi ve müzeleri kurmak olmuştur. İsrail Savunma Kuvvetlerinde çalışırken öldürülen Dürzilerin evleri de müze haline getirilerek ortak bir geçmiş inşa edilmeye çalışılmıştır. 2003 yılında ise her yıl bir günün Dürzi Askerler Günü olarak kutlanmasına İsrail devleti tarafından karar verilmiştir. İsrail’in Dürzilerin diğer toplumlarla bağlarının kopartılması için uyguladığı bir diğer politika ise Dürzilerin özerk bir eğitime sahip olmasını sağlamak olmuştur. Okullarda Arap ve Müslüman öğretmenlerin yerini daha az eğitimli olan fakat Dürzi inancını kabul etmiş öğretmenler almıştır. Bu okullarda buna paralel olarak Dürzilerin Arap olmadıklarına dair tarih kitapları okutulmuş ve böylece Dürzilerin kendilerini Arap tarihinden ve Arap kimliğinden uzak hissetmeleri sağlanmıştır. Dürzilere yönelik eğitim müfredatında; Arap dilinin ve Dürzi kültürünün öğretilmesi, İsrail ile komşularının barış içerisinde yaşaması düşüncesi, bütün vatandaşların eşit olarak paylaştığı ana vatanı sevme duygusu, İsrail devletine sadık olma ve İsrail’in gelişimine ve savunmasına katkı sağlama, tüm vatandaşlar arasındaki ortak ve özel çıkarlara vurgu yapma, Yahudiler ile Dürziler arasındaki iyi ilişkilerin ve Yahudi kültürünün öğretilmesi, Dürziliğin kökenlerine ve bu mezhebin mensuplarının ülkedeki diğer mezheplerin mensuplarıyla aynı kaderi paylaşacaklarına dair düşüncenin aşılanmasına önem verilmiştir. (Devam edecek…)

 

Exit mobile version