Mehmet Yavuz Ay
İslahiye ilçesinde 1990-93 yılları arasında görev yaparken tanıştığım bir arkadaşımdan yardım telefonu gelmişti. Mesele, ilçeye sığınan Suriyeli mültecilerle ilgiliydi. Büyük yardım kuruluşlarının özellikle sınır boylarındaki mültecilere yardım götürdüklerini, İslahiye genelinde kamp dışında kalan Suriyeli mülteci ailelerle kimsenin ilgilenmediğinden bahisle şunları belirtti:
“Burada kurduğumuz derneğimiz vasıtası ile mülteci kardeşlerimize yardım etmeyi öncelikli görev addettik. Başvurduğumuz çeşitli yerlerden aynî ve nakdî yardımlar alsak da, zaman uzayıp mülteci sayısı arttıkça yetersiz kalıyoruz. Derneğin işletme giderlerini bile karşılamakta zorlanıyoruz. Yaz ayları barınmayı kolaylaştırsa da kış yaklaşıyor. Başlangıçta ilçe merkezine mülteci girişi yasaklandı ama önü alınamadı. Kamp dolu olduğundan yeni gelen mülteciler sokaklarda, naylondan kovuklarda, inşaat halindeki binalarda barınmaya çalışıyor. Acil desteğe ihtiyacımız var…”
Ankara’da yakın çevremdeki arkadaşlardan sağladığım aynî ve nakdî yardımın bir kısmını ilgili arkadaşlara ulaştırdım. Daha sonra toplanan nakdî yardımı elden teslim etmek ve sorunun boyutlarını yerinde görmek üzere 8 Eylül‘de uçakla Hatay’a gittim. Sağolsunlar havaalanında karşıladılar. Antakya merkeze kısa bir uğrayıştan sonra Reyhanlı’ya geçtik. Bir esnafın konuğu olduk. Reyhanlı’da patlatılan bombalı araçlardan ikincisinin park edildiği yerde olayla ilgili bilgi aldık. Bombalar Suriye’den deniz yolu ile Samandağı’na getirilmiş. Reyhanlı’da bombalama öncesi MOBESE kameralarının çalışmadığı ifade edildi. Anlatılanlardan yola çıkarak, ciddi anlamda güvenlik, sevk ve idare zaafı olduğu; devlet birimlerinin afet, bombalama, mülteci akını, mültecilerin belirli esaslar dahilinde kontrollü bir biçimde kabulü gibi olağanüstü durumlara hazır olmadığı sonucunu çıkardık. Cilvegözü sınır kapısına da uğradık. Bilgi almak istediğim arkadaşım izinli imiş. Kapının Suriye-Türkiye sınırı ara bölgesinde patlatılan bombalı araç eylemini hatırlayarak Reyhanlı’ya dönerken, Türkiye-Suriye sınırını çevreleyen tel çitlerin yola birkaç yüz metre mesafede olduğunu, sınırı çizenlerin bölgede her zaman sorun oluşturacak bir sınır düzenlemesi yaptıklarını içimiz acıyarak seyrettik. Cumhuriyet tarihi boyunca sorunlu bölgelerde sınır hatlarının neden düzeltilmediği sorusunu kendimize sorduk. Urfa-Nusaybin hattı boyunca sınır tellerinin kimi köylerin evlerinin ve arazilerinin ortasından geçtiği filmlere de konu olmuştu…
Türkiye’deki yardım kuruluşlarının faaliyetleri konuşulurken, acı ve ilginç ayrıntılar ortaya çıktı. Suriye’deki iç savaş hem Suriye hem Türkiye tarafında kirli ticaret ağı oluşmasına neden olmuş. Türkiye’den Suriye’ye götürülen, açlık çeken insanlara ulaştırılmak istenen gıda yardımlarının bir bölümü, özellikle un ve şeker yeniden Türkiye’ye getirilerek satılıyormuş. Bu yargılarını, sınır bölgelerindeki il ve ilçelerde un ve şeker fiyatlarının yarı fiyata inmesi ile temellendiriyorlar. Bölgede tarla- bağ-bahçe sahibi kişiler, Suriyeli mültecileri çok düşük ücretlerle çalıştırma yoluna gidiyorlarmış…
Reyhanlı-Kırıkhan üzerinden İslahiye’ye hareket ettik. İslahiye’nin güneyinde, eskiden tütün deposu olarak kullanılan alana, mülteci kampı kurulmuş. Kampı geçip İslahiye’ye girince, sanayi sitesinin karşısında betonu atılmış iki katlı bir inşaata uğradık. Birinci katın duvarsız, penceresiz, elektriksiz, susuz beton zeminine sığınmış üç aile karşımıza çıktı. Bulabildikleri bezlerle burayı üçe bölmüşler. Neredeyse otuza yakın kadın, erkek ve çocuk. Yerlerde paçavralar. Geceleri üşüyorlarmış mevsim yaz. Battaniye, gıda talep ettiler. İlçede nereye başımızı çevirsek Suriyeli. İnşaatlarda, biber tarlalarında çalışıyor talihli olanlar. Başta başka yere atanmış ilçe kaymakamı olmak üzere devlet görevlilerinin önemli bir kısmının Suriyelilere insani muamele göstermediği, onları bir yük/angarya telakki ettikleri ifade ediliyor. Kaymakamın jandarma marifetiyle camilerden Suriyeli toplatıp sınır dışı etmeye çalıştığı üzüntüyle dile getiriliyor. Hükümetin milyonlarca lira kaynak aktardığı mülteciler, başta yemek ihalesi alan şirketler ve diğerleri için haksız kazanç kapısına dönüşmüş. Vicdanlı insanların uzun uğraşları sonucunda ailelerin yemeklerini kendilerinin pişireceği bir sisteme geçilmiş. 300 milyonluk yemek maliyeti 120 milyona inmiş. Devlet görevlilerinin olumsuz, umursamaz yaklaşımları, Suriyeli mültecileri memleketlerine dönerken Türkiye düşmanı yapacağının endişesi hâkim burada… Türkiye milyonlar harcarken kötü, Suudi Hükümeti aile başına birkaç kez 20 dolar dağıtınca kahraman oluyor, diyorlar; içimiz bir kez daha yanıyor…
Ertesi gün kampı ziyarete gidiyoruz. İdarî tesisleri, çadırlar bölgesini geziyoruz. Kampların dışında kalan insanların içler acısı halini gördüğümüzden kamp ortamı gözümüze çok konforlu geliyor. Çadırlar yağmura dayanıklı, elektrik ve su var. Yatılacak oturulacak yatak ve minderler var. Lazkiye’den gelmiş öğretmen bir ailenin çadırına misafir oluyoruz. Ellerindekini ikram etmekten çekinmiyorlar. Ailenin muhalifler safında çarpışan oğlu yeni gelmiş. Birkaç gün sonra tekrar gidecekmiş. Lazkiye’deki bahçelerinden üzüm, erik, incir getirmiş. Onları ikram ettiler. Yediklerimiz boğazımıza takılıyor ama onlar çok ısrarcılar. Bizim üzümümüz sizinkinden iyi diyor. O meyvelere bakarken vatan hasretini, köklerini, aidiyet duygusunu, geçmişine uzandığını hissediyoruz. Zorla kahve ikram ediyorlar. Lazkiyeli Müslüman öğretmen bir çantaya uzanarak bütün geçmişi içine sığan 20-30 fotoğrafı gösteriyor yaşlı gözlerle. Annesi, babası, kardeşleri, çocukları, öğrencileri. Bir ailenin hayatından geriye kalan sararmış o fotoğraflar…
Hülasa,
Devlet, kurumlarıyla sınıfta kalmış.
Kim- ne maksatla -ne zaman –nerede -nasıl gelip gidiyor belli değil.
Sağlıklı kayıt sistemi yok.
Kampların dolu olduğu ilçeye mülteci girişleri devam ediyor.
Sınırdan itibaren mülteci transfer ticareti yaygınlaşmış.
Arapça bilen görevli sayısı yok denecek seviyede.
Denetimsizlik yeni güvenlik sorunlarına rahatlıkla yol açabilir.
Kampta Cuma namazına giden devlet görevlisi sayısı birkaç kişiyle sınırlı.
Mülteciler resmi görevlilere güvenmiyor. STK temsilcileri mülteciler üzerinde güven oluşturmuşlar ama onların da maddî imkânları yetersiz.
Kişilikli, kimlikli, vicdanlı, dindar, bu ülkenin tarihî misyonuna sahip çıkacak görevlilere acil ihtiyaç var. Sadece Mülkiye’den mezun olmakla mülki amir olunamayacağının en acıklı örneklerinden biri İslahiye.
İslahiye’ye yardıma devam edeceğiz. Duyarlı insanlara selâm olsun!..
21 Eylül 2013 – Ankara
NOT: Bu yazı Genç Birikim dergisinin 173.sayısında (Ekim-2013) yayımlanmıştır.