Başbakan Nuri El Maliki Hükümeti’ne karşı mücadele veren ehl-i sünnet cemaatlerin, özellikle de IŞİD Örgütü’nün (Irak-Şam İslâm Devleti) 10 Haziran günü Irak’ın ikinci büyük şehri olan Musul’u ele geçirmesi, daha sonra bir-kaç gün içerisinde Tikrit,Telâfer, Fellûce, Ramade ve Samerra gibi şehirleri kuşatması, dünyanın gündemine bomba gibi düşmüştür. Irak ordusundan onbinlerce askerin kaçması ilginç, karmaşık ve çok bilinmeyenli bir denklemi ortaya çıkarmıştır. Sky News’e konuşan Irak Başbakan Yardımcısı Salih Mutlak, Irak ordusunun mezhebi temeller üzerine kurulu olduğunu ifade ederek bunun yaşanılan hadiselerin temelini oluşturduğunu belirtmiş ve şu tesbitte bulunmuştur: “Ellerindeki askeri gücü maalesef halkı provoke etmek ve tutuklamak için kullanır oldular. İnsanları tutukluyorlar. Onlardan belli miktar para talep ediyorlar. Parayı aldıktan sonra bırakıyorlar. Bu durum en üst tabakadan en alta kadar böyle. Yolsuzluk subay ve askerlerde bu dereceye varınca, El Kaide’ye bağlı bazı terörist unsurlarla da işbirliği gerçekleşti. El Kaide unsurları da para karşılığı serbest bırakılıyordu. Şu anda yaşananlar bu durumun tabii bir sonucudur.”Meselenin tam anlamıyla kavranabilmesi için Irak’ın tarihsel arka planını değerlendirmek gereklidir.
ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali ve Saddam Hüseyin’in Baas rejimini ortadan kaldırması, bölgenin küresel güçlerin rekabet ve çatışma ortamına dönüşmesine neden olmuştur. İşgal sırasında Şii grupların işgale karşı direniş göstermedikleri bilinmektedir. Sadece Şii lider Mukteda es Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu 8 yıl süren işgal süresince 1, 5 aylık bir direniş göstermiş ve bu direniş Sadr’ın Küfe’de bir camiye sığınmasıyla son bulmuştur. ABD’nin Irak Merkezi Yönetiminin başına Şii kökenli olduğu bilinen Nuri el Maliki’yi getirerek, gerek siyasi gerek askeri anlamda her türlü desteği sağlaması sonucunda, 2011 yılında ABD ve Koalisyon güçlerinin ülkeden çekilmesinin ardından Irak doğrudan İran’ın nüfuz alanı içine girmiştir. Bu da Ortadoğu coğrafyasında ‘Şii Hilali’ olarak adlandırılan Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsayan, İran’ın mezhep temelli siyasetinin bölgede önemli bir ittifak olarak ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. ABD ve müttefiklerinin Irak yönetimine Şii kökenli Maliki’yi getirirken, ülkenin İran’ın nüfuz alanı içine gireceğini tahmin etmemesi mümkün değildir. ABD, Irak’ı adeta ‘altın tepside’ İran’a sunmuştur. Batı’nın bu siyasetiyle; etnik, dini ve mezhepsel açıdan zengin olan Irak’ta her alanda bir çatışma ortamı hazırlamak ve Ortadoğu’da Şii-Sünni rekabetini körükleyerek bir “dengeleme politikası” oluşturmayı amaçladığı söylemek mümkündür.
İşgal güçlerinin geride bir istihbarat ordusu bırakarak Irak’tan çekilmesinin(!) ardından beklenen olmuş, Maliki hükümetinin mezhepçi, dışlayıcı ve katı merkeziyetçi politikaları nedeniyle ilk olarak Kürtlerde, daha sonra da Sünnilerde Irak Merkezi Yönetimine karşı büyük hoşnutsuzluklar oluşmaya başlamıştır. Kürtler açısından bakıldığında bu hoşnutsuzluğun temelinde, Kürt Bölgesel Yönetiminin yaptığı petrol satış anlaşmalarından kaynaklanan Irak Merkezi Yönetimi ile yaşanan kriz ve petrol zengini Musul ve Kerkük’ün paylaşılamaması konuları bulunmaktadır.
Ülke nüfusunun yaklaşık olarak yüzde kırkını oluşturan Sünniler açısından ise; Irak yönetiminde yeteri kadar söz sahibi olamamaları, parlamentoda yüzde 20’lik temsil kotası, Maliki’nin Şiilik temelindeki politikaları ve Sünni bölgelere yeteri kadar yatırım yapılmaması, Sünnilerin Maliki hükümetine karşı düşmanca bir tutum geliştirmelerine neden olmuştur. Bununla beraber Maliki’nin 2012 yılında Sünni kökenli Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi hakkında idam kararı vermesi ve Sünni siyasetçilere karşı baskı ve sindirme politikası izlemesi (1) zaten kırılgan durumda olan mezhep faylarını hareketlendirmiştir. Bu baskı sonucunda Aralık ayında Sünnilerin yoğunluklu olarak yaşadığı Felluce ve Musul gibi kentlerde on binlerce Sünni, Maliki’nin politikalarına karşı günler süren protesto gösterileri düzenlediler. Bugün Irak’taki isyanın, bu gösteriler sırasında Irak askerlerinin Havice’de bir protesto kampını basıp 53 kişiyi öldürmesiyle başladığını söyleyebiliriz.(2) Sünnilerin son umudu olan Mayıs ayındaki genel seçimlerde de Sünni partilerin bölünerek beklenen politik güce erişememesi, Sünnilerde bir kez daha büyük hayâl kırıklığına neden olarak kitlesel Sünni İsyan’ının zemini oluşturmuş ve Sünnilere silahlı mücadeleden başka bir seçenek kalmamıştır. Bu noktada anlaşılması gerekir ki, Irak’ta yaşanan çatışmalar bir grubun (IŞİD) Irak’ın bazı bölgelerini ele geçirmesi değil, İran güdümündeki Maliki’nin mezhepçi baskısından bunalan Sünni halkın kitlesel isyanıdır.
Musul’un Sünni gruplar tarafından ele geçirilmesinin ardından bir açıklama yayınlayan Irak Müslüman Alimler Heyeti yaşananları “devrim” olarak niteleyerek “Musul’daki halkımız devrimcilere tam destek vermeli, onların teşkilatlarına yardım etmeli, söylentilere kulak vermemeli, devrimcilerin talimatları olmadan evlerini terk etmemeli, devrimcilerin ve özellikle de Genel Askeri Konseyin bildiri ve talimatlarını takip etmelidirler” dedi.(3) Sürgündeki Irak eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’de “Bir insan bir süre sabredebilir ama bu sabır bir gün biter. Ezilen, haksızlığa uğrayan ve marjinalleştirilen insanların devrimini kutluyorum” diyerek yaşananların Maliki politikalarına karşı kitlesel bir tepki olduğunu ortaya koydu.(4) Bölgeden bu yönde birçok açıklama gelmesine rağmen özellikle medya aydınları, çatışmanın sadece Irak Şam İslâm Devleti örgütü ile Irak hükümeti arasında yaşandığı izlenimini oluşturmaya çalışmaktadır. Bu kara propaganda sayesinde ABD ve İran’ın Sünnilere karşı olası müdahalesine meşruiyet kazandırmak amaçlanmaktadır. Elbette IŞİD bölgedeki önemli aktörlerden biridir, ancak kitlesel Sünni isyanının başka aktörleri de vardır. Bu grupları kısaca tanımak meselenin içyüzünü anlamamıza yardımcı olacaktır. İsyancı Sünni grupları tanıtmadan önce kısa bir hatırlatma yapmamız gerekir; Baas rejiminin yıkılışından sonra Saddam yanlısı birçok subay ülkedeki direniş gruplarına katılmıştır. Bu baasçı subaylar isyan sırasında farklı gruplarda yeniden kendilerini göstermişlerdir. İsyancıların ortak noktasının “Maliki karşıtlığı” olmasının yanında her grubun kendi siyasi hedefleri vardır.
İsyanın ana omurgasını iddia edildiği gibi IŞİD değil “Devrimci Aşiretler Birliği Askeri Konseyi” oluşturmaktadır. Devrimci aşiret güçleri Irak’ın kuzeybatı ve orta kesiminde Bakuba, Tikrit, Felluce, Anbar, Samarra ve Bağdat’ı kapsayan ve “Sünni Üçgeni” olarak adlandırılan bölgede oldukça etkilidir. Aralık ayındaki hükümet karşıtı gösterilere destek veren aşiretler Havice’de 53 kişinin öldürülmesinden sonra hükümete karşı silahlı mücadele başlatmıştır.(5) Musul’un kolaylıkla ele geçirilmesinde aşiretlerin büyük etkisi inkâr edilemez. Genel anlamda Sünnilerin egemen olduğu bir Irak istemektedirler.
Ensar el İslâm grubu ise Irak’ın en eski direniş örgütüdür. Büyük oranda Kürtlerden oluşan örgüt, El Kaide’nin Irak’taki -kolu değil- müttefikidir. Barzani ve Talabani’nin Irak Kürtlerini Marksist-Sosyalist ideoloji ile yanına çekmesine tepki olarak kurulmuş ve Irak’ın bütününde İslâmi bir düzen kurma amacıyla yola çıkmıştır. ABD Irak’ı işgali sırasında ilk olarak Ensar el İslâm kamplarını bombalamıştır. Uzun zamandır IŞİD’in kendilerine karşı saldırgan tutumlarından rahatsızlığını dile getirmektedir. Hatta El Kaide lideri Zevahiri’ye birkaç kez bu konuyla ilgili mektupta gönderen Ensar el İslâm, halen Irak’ın yanı sıra Suriye’de de Esed rejimine karşı savaşıyor.
İsyanda rol oynayan aktörlerden bir diğeri ise Mücahitler Ordusu’dur. ABD işgaline karşı kurulmuş bir direniş örgütüdür. Son birkaç yıldır ismini çok fazla duyuramamasına rağmen Musul’un ele geçirilmesiyle başlayan Sünni isyanından sonra yeniden toparlanmış gözükmektedir. Musul ve Kerkük bölgelerinde Ensar el İslâm ile beraber hareket ettikleri görülüyor.
Nakşibendi Ordusu ise Saddam döneminde yetkili olan ‘Baasçı subayların’ yönlendirdiği bir gruptur. Saddam’ın sağ kolu olarak bilinen ve halen Irak Baas’ının lideri olan İzzet ed Duri bir dönem ‘Nakşibendi Ordusu’nun komutanlığını’ yapmıştır.(6) Yıllardır medyada görülmeyen İzzet ed Duri, Musul’un ele geçirilmesinin ardından bir Nakşibendi Şeyhi ile beraber görüntülenmiştir.
İsyanda rol oynayan başka birçok direniş örgütü olmasına rağmen eski güçleri olmadığı için çok fazla gündeme gelmediğini söyleyebiliriz. Tanıtmaya çalışacağımız son grup ise son dönemde ismini çok sık duyduğumuz, hakkında herkesin bir fikre sahip olduğu ‘Irak Şam İslâm Devleti’ (IŞİD) örgütüdür. Irak işgalinden önce Musab ez Zerkavi tarafından kurulan “Tevhid ve Cihad Cemaati” 2004’te El Kaide’ye bağlılığını bildirmesinin ardından “Irak El Kaidesi” ve “Irak İslâm Devleti” ismiyle anılmaya başlamıştır. İşgalci Koalisyon kuvvetlerine Bakuba, Felluce gibi şehirlerde büyük darbe vuran örgüt, ABD ve Koalisyon kuvvetlerinin çekilmesinin ardından Maliki hükümetini hedef almıştır. Halka açık alanlara yapılan saldırılar nedeniyle El Kaide Genel Komutanlığı tarafından sık sık uyarılmasına rağmen tavrında herhangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Irak El Kaidesinin Suriye’ye girerek “Irak-Şam İslâm Devletini” ilan etmesiyle başlayan gerginlik IŞİD’in El Kaide’den ihraç edilmesiyle son bulmuştur.
Suriye’de muhalif gruplara karşı takındığı saldırgan tavır ve diğer grupları ‘tekfir’ etmeye kadar giden aşırılık yanlısı tutumları nedeniyle İslâm alimleri Şeyh Muhammed Makdisi, Tarık Abdulhalim, Şeyh Hani Sibai, Ebu Basir Tartusi ve eski Kâbe imamı Muheysini tarafından IŞİD’e “harici” benzetmesi yapıldı. Bu açıklamaların ardından IŞİD, El Kaide lideri Zevahiri’yi kafir ilan etti.(7) Ayrıca İslâm’da yeri olmayan uygulamaları -çarmıha germe gibi- nedeniyle birçok alim tarafından eleştirilmektedir. IŞİD temel olarak, lideri Ebubekir Bağdadi’nin “halife” olduğunu ve bütün Müslümanların biat etmesi gerektiğini iddia ederek biat etmeyen herkesi tekfir etmektedir. Hedefi ise Irak’ın doğusundan Akdeniz’ kadar Suriye ve Ürdün’ü kapsayan bölgede bir ‘Hilafet Devleti’ kurmaktır. IŞİD’in bu aşırılıkçı eylemlerinin 2006 yılında lideri Ebubekir Bağdadi ve birçok üyesinin Ebu Gureyb cezaevinde ağır işkenceler görmesi sonucunda oluştuğu ileri sürülmektedir.
IŞİD, Irak’ta şuanda diğer Sünni gruplarla beraber hareket etmektedir. Ancak IŞİD’in Suriye’de diğer muhaliflere karşı takındığı saldırgan tutum ve Irak’taki Sünni isyanının çok farklı amaçtaki gruplardan meydana geldiği düşünüldüğünde, IŞİD ve diğer gruplar arasında bir çatışma çıkması kuvvetle muhtemeldir. Musul’dan gelen haberlere göre IŞİD’in, Ensar el İslâm ve Mücahitler Ordusu’nun bazı bölgelere girmesini engellemesi bu görüşü doğrulamaktadır. IŞİD doğru zamanda doğru yerde olarak Irak’taki Sünni patlamayı iyi analiz etmiş, ağır silah gücü, militan desteği, aktif savaş tecrübesi ve güçlü medyası sayesinde isyanın öncüsü olmuştur. Musul Merkez Bankası’ndan 450 milyon dolar ele geçirmiş,(8) ayrıca ülkenin en büyük cephaneliklerinden çok sayıda tank, zırhlı arazi aracı, son teknoloji ağır silahlar ve hatta helikopterleri bünyesine katmıştır.(9) Bu silahlar çok yakında Suriye’de Esed rejimi ile savaşan muhaliflere karşı da kullanılacaktır. Ayrıca IŞİD, Suriye’de Rakka ve Deyrez Zour, Irak’ta ise Musul ve Beyci’deki en büyük petrol sahalarını ele geçirmesiyle muazzam bir finansmana sahip olduğu belirtilmektedir. IŞİD artık Ortadoğu’da hem askeri hem de siyasi açıdan çok önemli bir güçtür.
Sünnilerin ayaklanması sonucunda Musul’un ele geçirilmesi ilk önce Irak Merkezi Yönetiminde ardından da bütün dünyada şaşkınlığa sebeb oldu. Değişik Medya organlarında iyer alan iddialara göre yaklaşık 3 bin kişiden oluşan IŞİD militanları 58 binden fazla Irak askerinin olduğu, Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirmiştir. Ancak durumun hiç de iddia edildiği gibi olmadığı bir süre sonra ortaya çıkacaktır. Sünni halkın toplu olarak isyanı Musul’daki 58 bin kişilik Irak ordusunun silah ve üniformalarını bırakarak kaçmasına sebeb olmuştur.(10) Bu noktada ‘Devrimci Aşiretlerin’ etkisi çok büyüktür. Musul’un ele geçirilmesi sırasında şiddetli bir çatışma dahi olmamıştır.
Irak Ordusu’nun kaçışının nedenlerini; askerlerin büyük çoğunluğunun işsizlik nedeniyle Ordu’ya katılması, Ordu’daki mezhep dengesinin sağlanamamış olması, direnişçilerin uzun yıllardır devam eden saldırılarından kaynaklanan yılgınlık, ortak bilinç oluşmaması ve Ordu’nun herhangi bir ortak motivasyon unsurundan yoksunluğu olarak açıklayabiliriz. Irak Ordusu, Saddam Hüseyin’in devrilmesinin ardından en büyük ikinci bozgununu yaşamıştır. Öyle ki Musul’dan kaçan askerlerin bıraktıkları üniformaları arasında Irak Kara Kuvvetleri Komutanı General Ali Geydan’ın dahi üniforması bulunmuştur.(11)
Irak Ordusu’nun dağılması sonucunda Maliki hükümeti Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminden askeri destek istemek zorunda kaldı. Bölgesel Yönetim Başkanı Barzani, yaşananlardan Maliki’yi sorumlu tutsa da yardım isteğini geri çevirmedi. İlk olarak kendi bölgesine yakın durumdaki Kerkük’ün büyük bölümü Peşmerge güçlerinin denetimine geçti. Ancak Irak’ın diğer bölgelerine peşmergeler gönderilmedi. Askeri güçten yoksun kalan Maliki ABD’den yardım talep ederek,(12) asker ihtiyacını Şii bölgelerden kamyonlarla(13) gönüllü toplayarak gidermeye çalışmaktadır. Ancak ülkenin kuzeybatı ve orta kesimindeki Musul, Tikrit, Bakuba, Anbar, Felluce, Ramadi ve Samarra gibi bütün Sünni bölgeler isyancıların denetimine çoktan geçmişti. Bu yazı hazırlandığı sıralarda başkent Bağdat üç koldan saldırı altındaydı. Maliki hükümetinin Sünnilerle tek başına mücadele edebilmesi mümkün görünmemektedir. Irak’taki çatışmanın geleceğini bölgesel yönetim lideri Barzani’nin ve İran’ın tavrı belirleyecektir.
Bu noktada Irak’ın en yüksek Şii otoritesi kabul edilen Ayetullah Sistani bir fetva yayınlayarak ülkedeki Şiileri, IŞİD ve Sünni gruplara karşı cihada çağırdı.(14) Bir dipnot olarak; Ayetullah Sistani Irak’ın işgali sırasında 200 milyon dolar karşılığında ABD askerlerine karşı savaşmanın “haram” olduğu yönünde fetva vermişti. Daha sonra kendi resmi sitesi üzerinden bunu doğrulayan Sistani, paranın yoksullara dağıtıldığını açıklamıştı.(15)
İran’ın bölgedeki mezhep temelli politikaları ve kendi güvenliği sağlamak için Irak Şiilerini bir tampon olarak kullanma stratejisi Ortadoğu’yu tarihin şahit olduğu en büyük Şii-Sünni çatışmasına doğru sürüklemektedir. Ayetullah Sistani’nin: ”İran’ın hatalarının bedelini Irak Şiileri ödüyor.” sözleri doğrudan bu siyaseti eleştirmektedir. Bununla beraber Lübnan Hizbullah’ının eski lideri Tufeyli’nin: ”Ortadoğu’daki mezhep savaşının sorumlusu İran’dır” açıklaması(16) da İran’a yönelik ‘içerden’ eleştiriler olması açısından akıllardan çıkarılmamalı.
Gelecek dönemde Suriye ve Irak’taki gelişmeleri birbirinden bağımsız olarak değerlendirmek imkânsızdır. Her iki ülke arasında fiili anlamda sınır kalmamış, gerek IŞİD ve Sünniler gerekse Şii militanlar her iki ülkede de savaşmaktadır. Ortadoğu’da gelecekteki en önemli iki aktör İran ve IŞİD olacaktır. Yazımızın başında ifade ettiğimiz, ABD’nin Irak’ı işgalindeki amaçları yani “denge politikası” başarıya ulaşmış gibi gözükmektedir.
Bu süreçte Türkiye’nin tutumunu ise ayrıca değerlendirmeliyiz.
Musul’un tamamının Kerkük’ün ise bir kısmının Irak Şam İslâm Devleti ve Sünni grupların eline geçmesi Türkiye’nin Kerkük ve Musul üzerindeki haklarının yeniden gündeme gelmesine vesile olmuştur. Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Musul ve Kerkük 1926 yılında yapılan İstanbul anlaşması ile birlikte toprak bütünlüğünün sağlanması şartıyla Irak devletine verilmişti. Irak’ın mevcut federatif yapısı ve otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye’nin Kerkük ve Musul’a girebilmesi için uluslar arası hukukta meşru zemini hazırlıyor. Ancak Suriye konusunda tahminlerinde yanılan Türk hükümetinin özellikle Ulusalcı-Kemalist kesimlerden gelen yoğun tepkilerle yıpranan dış politikası, hükümeti daha temkinli davranmaya zorlayacaktır. Diğer taraftan IŞİD’in Türkiye üzerinde herhangi bir toprak talebi olmaması, Musul Konsolosluğu’nda rehin aldığı 49 diplomatı öldürmemiş olması ve IŞİD sözcülerinin Türkiye’ye yönelik görece ılımlı açıklamaları göz önüne alındığında Irak Şam İslâm Devleti örgütünün, yeterince düşmana sahip olduğu Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’yi de karşısına almak istemediği anlaşılmaktadır. Özellikle IŞİD’in resmi internet hesabından duyurarak, Tikrit’te esir aldığı 2 bin 500 Irak askerinden bin yedi yüzünü idam ederek fotoğraflarıyla beraber yayınladığı düşünülürse rehineler konusundaki ifade daha iyi anlaşılacaktır. Bu noktada Türkiye’nin Musul ve Kerkük’e yönelik bir askeri harekât düzenlemesi pek mümkün gözükmemektedir. Aksi takdirde bu şekilde bir müdahale, Esed rejimi ve Maliki’nin “kendi düşmanını Türkiye’ye satma” tuzağına düşülmesine neden olur. Bununla beraber yaklaşık 30 yıldır PKK ile mücadelede kayda değer bir başarı elde edemeyen Türkiye’nin, PKK ile kıyaslanamayacak derecede operasyonel kabiliyeti, ağır silah ve finansman gücü olan IŞİD ile bir çatışma ortamına girmesi, yıllardır süren istikrarsızlık, otorite boşluğu ve mezhep çatışmalarıyla çalkalanan Ortadoğu coğrafyasında boğulmasıyla sonuçlanır.
Henüz kazananı belli olmayan Irak’taki çatışmanın kaybedeni bellidir. Nuri El Maliki hükümeti ve bu hükümetle birlikte hareket eden İran, uzun vadede kaybedenlerin safında yer alacaktır.
___________________
(1) www. bbc. co. uk/turkce/haberler/2013/12/131228_iraq_baskin. shtml
(2) http://www. aa. com. tr/tr/dunya/165765–irakta-quot-havice-quot-gerginligi
(3) http://www. heyetnet. org/tur/
(4) http://www. incanews. com/manset/9134/irakta-olanlar-devrim-sorumlusu-da-maliki
(5) http://ikranews. net/wp-content/themes/ikranews/yaz. php?id=8689
(6) http://www. aa. com. tr/tr/dunya/345012–baas-hedeflerine-ulasmak-icin-iside-destek-veriyor
(7) IŞİD hakkında ayrıntılı bilgi için: Misak, Haziran 2014 Suriye Direnişi;Zaferler ve Fitneler
(8) http://www. timeturk. com/tr/2014/06/11/isid-450-milyon-dolara-el-koydu. html
(9) http://www. zerohedge. com/news/2014-06-10/al-qaeda-militants-capture-us-blackhawk-helicopters-iraq
(10) http://w3. haber7. com/ortadogu/haber/1167811-irak-ordusu-topu-tufegi-birakip-kacti
(11) http://www. haberturk. com/dunya/haber/957812-58-bin-500-asker-tek-bir-kursun-sikmadan-kacmis
(12) http://www. aljazeera. com/news/middleeast/2014/06/iraq-maliki-appealed-us-air-strikes-20146122452458216. html
(13) http://cihan. com. tr/news/1467549-Bagdat-ta-gonullu-siviller-ISID-le-savas-icin-kamyonlarla-cepheye-tasiniyor-CHMTQ2NzU0OS80
(14) http://www. aa. com. tr/tr/haberler/344641–sistani-den-iside-karsi-cihad-emri
(15) www. sistani. org
(16) http://www. incanews. com/haberler/8888/hizbullahin-eski-lideri-iran-ve-hizbullah-mezhep-savasinin-sorumlusu