Varlığımızın sebebi, yenilmez gücün sahibi olan âlemlerin rabbine hamd olsun. Salat, selam, sevgi, ittiba ise onun seçtiği seçilmişe (Efendimiz aleyhisselam) olsun.
İnfak; sözlükte tükenmek tamamlanmak, son bulmak manasındaki “nefk” kökünden türetilen bitirmek, yok etmek, yoksul düşmek gibi anlamlara gelirse de daha çok para veya malı elden çıkarmak manasında kullanılmaktadır.
Arapçadaki kökü “ne-fe-ka” fiilidir. Bu kök “çıkma” ve “gitme”yi ifade eder. Arapçada tavşanının çıkış deliğine “nafika”, imandan çıktığı için ya da kalbinden iman çıktığı için insana “münafık”, azığın bitip tükenmesine “infak”, yerin altından çıkış yeri olan tünele “nafak” denir ki bunların hepsinin kök mana ile ilişkisi vardır. İnsanın şer’an bakmakla yükümlü olduğu kimselere elinden çıkarıp vermekle yükümlü olduğu mali mükellefiyete de “nafaka” denir ki bunun da bu kökle ilişkisi açıktır.
İlginç değil mi? Aynı kökten türemiş iki kelime: biri, kalbin derinliklerindeki imandan hasıl olan semere (İNFAK); diğeri, nefretten hasıl olan semere (NİFAK).
İlgi, sevgi ile birlikte yürür; asla tek başına hedefe ulaşmaz. Yarıda kalır, bu sebeple değer verdiğimiz, bizim için önem ve özellik arz edenlere harcama yapmaktan zevk alırız. Onların ihtiyaçlarını görmek, onlara hediyelerle sevgimizi ispat etmek, bizi mutlu eden bir etkendir.
Kendinde olanı paylaşarak olmayanı mutlu etmenin adıdır, infak.
Mesela Kur`an-ı Kerim`in daha girişinde (2/3) kurtuluşa eren müminlerden söz eden “Bizim kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” ayeti, “infak”a bu anlamı da yüklemiştir. Ve bu ayet, aslında “infak”ta bulunması gereken özelliklere de “işareti” ile dikkat çeker. Ayetteki “min = den” eki, infak edenin sahip olduğu her şeyi verip yoksul kalmasını ve savurganlık etmesini değil, bir kısmını vereceğini, “mâ = şey” ifadesi, sadece maddi varlıktan değil, ilim gibi manevi varlıklardan da infak edileceğini, Allah`ın “bizim rızık olarak verdiklerimiz” ifadesi, “infak”ta başa kakma ve minnet duygusunun olamayacağını çünkü verenin aslında Allah`ın malından verdiği, “infak ederler” ifadesi de hem başka harcamalar için değil, ihtiyaç (nafaka) için verirler hem de verdikleri çok az olmayıp bir ihtiyacı karşılayacak kadar olur anlamını verir ki “infak”ın asıl özellikleri de bunlardır. Bu nitelikleri taşıyan “infak”ın yapıldığı yön (cihet), zaman ve şartlar itibari ile kendi içinde bir meratibi (hiyerarşisi) vardır.
Mesela bir yönüyle “infak“ın farz, (vacip) ve mendup olanları vardır ki bu sıralamaya göre “infak”ın farz olanlarının başında zekât gelir. İnsanın kendine bakması ve çoluk çocuğuna yapacağı harcama (nafaka) da ikinci derecede farz olan “infak”tır. Üçüncü farz “infak” ise cihat için yapılacak harcamadır. Bütün çeşitleriyle sadakalar ise “infak”ın mendup (hoş ve arzulanan) kısmını oluşturur. (Kurtubi I/179)
“İnfakın tüm çeşitleri ile ilgili olarak Kur`an-ı Kerim`de iki yüze yakın ayet-i kerime vardır ki bu, İslam toplumundaki sosyal adaleti sağlamak üzere farz kılınan zekât gibi, infak da birleştirici, manevi bir bağdır. Mekruh ya da haram olan harcamalara “infak” değil, “israf, savurganlık “denir.
İnfak, insanın maddi ve manevi, rabbinden aldığı her ne varsa onun uğrunda ve onun istediği şekilde harcamasının adıdır. Birçok insan infakı yanlış telakki etmektedir, sanki sadece zenginlerin yapması gereken bir amelmiş gibi, aslen kimin elinde ne varsa, Allah ona ne vermiş ise mal, evlat, can, akıl, zekâ ilim vs. elindekilerden imkânı olmayanları faydalandırmanın gerekliliğinin bilinciyle yapılan bir amel.
Mesela Allah için olan bu sunum, sadece mal ile değildir; ona verilmiş maddi ve manevi her ne ise en önemli yönü de verdiğini kendinden bilmeden Allah’ın size verdiklerimden dediğinden bilerek vermektir. Bu bilinçle yapmalı ki kalbine kibir fitnesi girmesin.
İnfak, aynı zamanda rabbimizin insanları psikolojik yönden tedavi etmesinin adıdır. Fıtratı gereği mal düşkünü, ihtiras sahibi olan insanı, rabbimiz böyle korur. İnanıp güvendiği rabbi adına vermek, canından bir parça gibi telakki ettiği mala bağımlılığının tedavisidir.
Verdiği kişiyi tanıyıp tanımaması ya da onu sevip sevmemesi önemli değildir. Önemli olan, rabbi adına vermiş olmasıdır.
Rabbimizden emanet aldığımız, belli bir zaman diliminde onlarla denendiğimiz sonra onlardan hiçbir şeyi yanımızda götüremeyeceğimiz mallarımız bizimmiş gibi görünse de bizim olmayan nimetler.
Sadece bize kullanım izniyle verilmiş olan malların, onun rızası uğruna harcandığında kaybolmayan, önden gönderdiğimiz, kalıcı bir sermayeye dönüşmesinin bilinciyle harcamalıyız.
Allah yolunda harcamalarımızın kabulü için de çok dua etmeliyiz.
En Emine Emanet Olunuz.
Sümeyye DEMİRCİ