Gündem Son Sayımız

Gönül Risaleleri

Zeynep Büşra

Yeryüzü sakinleri olarak içinde yaşadığımız coğrafyada el ele yürek yüreğe yaşamak her insanın umududur. Kan ve gözyaşıyla yaslı olan topraklarda nefes almak bile insana ağır geliyor. Rabbimizin geniş arzında O’na kul olarak dostça yaşamak varken yaşanan üzüntüler Müslüman’a ıstırap veriyor. Anadolu’dan Afganistan’a, Hindistan’dan Malezya’ya, Doğu Türkistan’dan Mısır’a, oradan Sudan’a, Suriye’ye, Yemen’e İslam selamını yaymak, barışı ve dostluğu sağlamak varken kanla sulanan coğrafyamızda çekilen çileler insanı derin üzüntülere gark etmektedir. Bir vücudun azaları, aynı yüreğin atışları olan Müslümanları birbirinden habersiz kalmak, ilgisiz olmak Nebevi Sünnet şuurunu ıskalamaktır.

 

Bayramlar; bize unuttuğumuz kardeşliğimizi, gösteremediğimiz dostluğumuzu, ifade edemediğimiz duyguları paylaşmak için gelir. Ümmetin umursamazlık hastalığına bir anlamda çaredir de. Bayram selamdır, sevinçtir, Kevser’dir, rahmettir. Bayram dostluktur, şefkattir. Bayramlar hayat yolculuğunda dostluğun ve sevginin paylaşıldığı istasyonlardır. Yardımın ve dayanışmanın abideleştiği anlardır. Bayram yakınlaşmak ve vuslattır. Bayram anmaktır, hatırlamaktır. Bayram kardeşliktir, vahdettir. Bayram umuttur, hasrettir. Bayram sevinçtir, tebessümdür.

 

Bayram sınırları aşarak Müslüman yüreklerin buluşmasıdır. Renge, ırka, dile bakmadan Allah’a kul olanları kardeş kılandır. Gözyaşıyla yoğrulan coğrafyamızın gönlü mahzun insanlarını aynı duyguda buluşturandır. Aşağıda coğrafyamızın değişik yerlerinden bize ulaşan kardeş selamlarını sizinle paylaşıyoruz.

 

FİLİSTİN

Yakınınızdan, kalbinizin ortasından, en uzak mescidin yanı başından, mukaddes topraklardan sesleniyorum size.

“Bereket ve mübarek olan” anlamına gelen Kuds-ü Şerif’ten, Mescid-i Aksa’dan bir çığlık ulaştırıyorum size ey Müslümanlar!..

Kudüs’ü görmeyen “güzel bir şehrin” nasıl olduğunu asla bilemez.

Hz. Ömer’in şehri barışla teslim almasıyla İslam topraklarına katılan ülkem, miraç mahallidir. Yeryüzünün gökyüzüne açılan kapıları oradadır. Daru-s Selam’dır, Medinetu-s Selam’dır. Barışın şehridir benim ülkem.

Haçlı istilasının hüküm sürdüğü günlerde, bir Miraç gününde komutan Selahaddin’in Kudüs’e girdiği günde her yer sevinçle dolmuştu… Ülkem, İslam kimliğine, barış kimliğine bir kez daha ulaşmıştı.

Ülkemin Suriye, Lübnan ve Mısır ile sınırları vardır. Akdeniz kıyı şeridinde olan ülkemin ortasından Şeria Nehri akıp gider, Lut Gölüne (Ölüdeniz) doğru…

Sina Tepelerine çıkıp seyre daldığınızda, Akdeniz kıyısından ufka doğru göz diktiğinizde, Akdeniz’in incisi, Müslümanların gözbebeği olan ülkeme yönelirsiniz. Bitki örtüsü ve coğrafi güzelliğiyle, iklimiyle bir cennet olan ülkeme yönelirsiniz.

Gazze sahilinden başlayarak adım atanlar Yafa’ya, Hayfa’ya ve Akka’ya vasıl olurlar. Kudüs’ten El-Halil’e, oradan Beyti-l Lahm’e bir yol bulur her Mümin.

Güzel ülkemin iklimi, bitki örtüsü verimli bir tarım yapılmasına çok elverişlidir. Çeşitli tahıl ürünleriyle birlikte çeşit çeşit meyvenin boy saldığı ülkemde, üzüm bağları, limon ve portakal bahçeleri, zeytinlikler, envai çeşit hurma bahçeleri vatanımın bereketidir, süsüdür.

Cennet vatanım Mayıs 1948’de Siyonist İsrail Devletinin işgaline uğramıştır. Bu kötü durumu Müslümanlar “En-Nekbe: Büyük felaket” olarak adlandırmıştır.

En-Nekbe’den sonra ülkemin toprakları kan ve gözyaşıyla doldu. Bundan sonra ülkemize yüzlerce ülkeden toplanarak getirilen Yahudiler yerleştirilirken, o toprakların sahipleri olan Müslümanlar baskı ve işkenceyle yüzlerce ülkeye sürülerek, dünyanın dört bir yanına vatansızlar olarak dağıtıldılar.

Müslüman halk meşakkatlerle dolu gurbet yollarına düştü. Hurma, portakal ve zeytin ağaçlarının gölgelendirdiği bahçelerde neşeyle koşuşan çocuklar bir anda ateş hattına düşerek, çığlıklar arasında kaldılar. Vatanlarına gözyaşlarıyla veda ettiler. İlk fırsatta döneceklerdir. Anahtarlarını göğüslerinde sakladılar. Şimdi yüzlerce, binlerce anahtar kapısını açacağı anı gözlüyor, özlüyor.

Ey genç insan! Kalbine al Kudüs’ü ve gir kalbine Kudüs’ün. Aksa’nın kalbinden gelen sesi işit! Ve ılgıt ılgıt esen rahmet meltemini hisset! Duy, anla, yaşa ve yaşat! Aksa’ya vefakar ol! Aksa’nın çığlığını duy, ses ver bu çağrıya!..

16jerusalem.600

SOMALİ

Ben bu mektubu Afrika’dan yazıyorum. Doğu Afrika’da, Afrika Boynuzu denilen coğrafi bölgede bir ülke, benim vatanım. Afrika’nın en doğu ucunda yer alan ülkemin komşuları Cibuti, Kenya ve Etiyopya’dır. Ülkemin Aden Körfezine ve Hint Okyanusuna çok uzun sahil şeridi vardır.

19. yy. sonlarında İngilizler ve İtalyanlar sahil bölgelerini işgal ettiler.

1991’de ülkemde bir iç savaş baş gösterdi. Bu savaşın başlamasından beri ülkemin çoğu bölgesinde merkezi bir hükümet kontrolü yok.

Huzursuzluk ve kaos, ülkemin tümünü sardı. Kan ve gözyaşı, zulüm ve işkence topraklarıma kara bir renk verdi.

Ben ve sevdiklerim normal şartlarda nefes alabilmeyi özlüyoruz. Kabuslar görmeden uyumak istiyoruz. Dünyadaki en fakir ve güvenlikten yoksun bir ülkede yaşıyoruz.

Böyle bir ortamda mutluluktan bahsetmek mi? Sadece bir özlemdir benim için. ..

Ama Rabbime şükrediyorum, suyumuz var artık. Köyümüzde açılan su kuyusundan ihtiyacımızı karşılıyoruz. Su hayattır. Suyun kısıtlı olduğu bu topraklarda, bir anne elindeki bir miktar buğdayı değirmen taşında öğüterek, metrelerce uzaktan getirdiği suyla hamuru yoğuruyorsa, çalı çırpıyla yaktığı ocakta ekmeğini pişiriyorsa kendisini şanslı sayıyor. Zorluklar onu yıldırmıyor. Çünkü o inanıyor. “Muhakkak ki, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah, 5-6)

 

ARAKAN

Ben vatansız bir kardeşiniz, yurttan ve yuvadan mahrum bir mazlum.

Üzerinde yaşadığım topraklar, Müslümanların baskı ve zulüm gördüğü coğrafyalardan birisi. Ülkemin Bangladeş, Hindistan, Çin ve Tayland’a sınırları var. Benim ülkem, Güneyde Hint okyanusuna açılan bir kara parçası.

Güneydoğu Asya’da bulunan Myanmar’da (Burma) yaşayan halkımın çilesi o kadar çok ki… Dünyanın en çok baskı gören azınlıklarından biri olan halkımın tek kaçış yolu Bangladeş.

Yıllardır Myanmar Hükümeti tarafından uygulanan sistematik baskı karşısında halkım, zor şartlar altında teknelerle Bangladeş’e kaçmaya çalışıyorlar. Ama Bangladeş Hükümeti çok sayıda mülteci olduğu gerekçesiyle bizi baskı gördüğümüz ülkeye geri gönderiyor.

Müslüman kardeşlerimin yaşadığı ülkem yasaklar ülkesi. Seyahat etmek yasak, evlenmek yasak, ezan okumak yasak, nefes almak yasak, yaşamak yasak… Ama ölmek serbest, özgürce ölebilirsiniz!.. Myanmar’ın (Burma) işgali altında olan ülkemde Kuran okumak “Gel beni öldür” demek…

Budist rahiplerin başını çektiği ırkçı gruplar evleri ateşe veriyorlar, zulüm yağdırıyorlar üzerimize. Budist çeteler kadın, çocuk ayrımı yapmadan bize kıyıyorlar. Emniyet güçleri ya onları destekliyor ya da seyrediyorlar katliamı. Sesimizi duyurmak için hazırlanan raporlar dünya liderlerinin ilgisini çekmiyor. Ve ben tevekkül ve teslimiyetle Rabbime sığınarak mırıldanıyorum: “Birazdan gün doğacak, birazdan çaresizliğim bir kez daha ayan beyan ortaya çıkacak. Yansın ateşlerde kör eden ihtiraslar… Çaresizliğime tek umut usulca bir köşede ettiğim dualar.”

 

DOĞU TÜRKİSTAN

Ben Asya bozkırlarından sesleniyorum size. İçimdeki ses zorlu şartlara çarpa çarpa, sarp kayaları aşarak, engin denizleri geçerek size ulaşıyor.

Asya Kıtası’nın tam ortasında olan ülkem Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet ve Afganistan ile komşudur. Ülkemin sınırları kuzeyde Sibirya ve Çin’e kadar uzanır.

Vatanımın deniz kıyılarından uzak kalması ve yüksek dağlarla çevrili olması topraklarımızın çölleşmesine neden olmuştur. Bu yüzden kurak bir iklime sahiptir.

Ülkemde 12 Kasım 1933’de İslam Cumhuriyeti ilan edildi. Ancak Şubat 1934’te karşı bir darbeyle yıkıldı. 1944’te Cumhuriyet olarak kurulan devlet, Aralık 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti tarafından ilhak edildi. O kara günden beri halk olarak Çin işgaline direniyoruz.

Şu sıralar ülkemde, işgalci Çin Devleti terör uygulamaktadır. Yıllardır asimilasyon ve tecrit uygulanan ülkemde Müslümanlara soykırım uygulanıyor. Kadınlara zorla kürtaj yaptırılıyor ve kadınlar kısırlaştırılıyor. Bir çocuk annesinin, ikinci çocuğu bir şekilde doğduysa diri diri toprağa gömülüyor. Yaşam hakkı yok Müslüman’a…

Çin zulmü Ramazan’da orucu ve teravihi yasaklıyor. Camileri kapatıyor ve bayramları yasaklıyor. İşgalci emperyalist Çin’in halkıma uyguladığı sistematik işkence belki de dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak kadar çirkin ve acımasız boyutlara ulaşmış durumda, ne yazık ki! Çin’de üretilen mallar taklit ama orada orijinal bir işkence hüküm sürmekte…

Ey Müslümanlar! Kardeşlerimizin sesini duyalım. Kardeşlerimiz çileler içinde kıvranırken onları yok sayarak sorumluluktan kurtulamayız. Dünyanın neresinde olursa olsun kardeşimizin ayağına batan diken bizim kalbimize saplanmalıdır. Gelin bu bayramı umarsızlıklarımızdan ve duygusuzluklarımızdan kurtulma bayramı yapalım. Tevhitle çarpan kalplerimizi mesafeler ayırmasın. Gelin bu bayram hedeflerimizi belirleyelim, İslam kardeşliğini hayatımızın parolası yapalım.

NOT: Bu yazı Genç Birikim dergisinin 173.sayısında (Ekim-2013) yayımlanmıştır.

Exit mobile version