Gündem Son Sayımız

Genç Birikim Dergisi’nin Aralık 2016 Sayısı Çıktı

genc_birikim_aralik_2016_sayi_210Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla değerlendiren Genç Birikim Dergisinin Aralık 2016 sayısı çıktı.

Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar “Halep’te İnsanlık Katledilmektedir” başlıklı yazısında; “Halep’in bugün tam anlamıyla bir hayalet şehrine döndüğünü, bu çatışmanın bir tarafında Baas rejimi ve destekçisi ABD, Rusya, İran ve İran’ın güdümündeki Lübnan Hizbullah’ı, Şebbihalar, Afganistan, Pakistan ve başka yerlerden para karşılığı getirttiği -ne olduğu belirsiz- Şii milisler ve ABD/Rusya’nın lejyoner askeri PKK/PYD’nin, diğer tarafta ise mazlum ve masum Suriye halkı ve halkın içerisinden çıkmış mücahid birlikleri olduğunu, aslında bu mücahid birliklerinin sadece bu şer ittifakı güçlerle savaşmadığını, aynı zamanda Batılı ve Doğulu diğer emperyal ve Siyonist güçler ve bunlara ilave olarak bir de IŞİD ile, kısacası Suriye’de yedi düvele karşı bir savaş verdiklerini, bu savaşın Suriye’de, her türlü en modern ve kan kusucu silahlara sahip olan emperyal ve Siyonist güçlerle her türlü imkândan yoksun bir halkın ölüm-kalım savaşı olduğunu, Suriye halkının kurtuluş savaşı verirken, diğer leş kargaları/kan emici vampirlerin ise sömürü alanlarını genişletmeye çalıştıklarını, kim ne derse desin, bu savaşın, Hakla batılın, İman ile küfrün, Tevhid ile şirkin savaşı olduğunu, masum ve mazlum bir Müslüman halkla, emperyal ve Siyonist güçlerin; ABD’nin, Siyonist İsrail’in, Avrupa ülkelerinin, Rusya’nın, Çin’in ve üzülerek söylemek gerekirse isminde “İslam” olan İran’ın savaşı olduğunu,

ABD, Rusya, Esad, İran şer ittifakının en yoğun şekilde saldırıp katliam yaptığı şehrin ise, Suriye cihadının kalesi, direnişin sembolü hâline gelen Halep olduğunu, Halep direnişini kıramayan bu katil ittifakın, dünyanın da kahredici sessizliğinden güç alarak, uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış olan kimyasal silahlara, misket bombalarına, vakum ve varil bombalarına kadar katliamın boyutunu yükselttiğini,

Halep’te, akla, havsalaya sığmayacak şekilde her türlü insanlık dışı vahşetin sergilenmekte olduğunu; diri diri yakılan çocukların ve kadınların, kurşuna dizilen sivillerin vaka-i adiyeden sayılır hale geldiğini, eğer insana/insanlığa karşı işlenen bu vahşetin (bu kelime bile çok hafif kalmakta), işlenen bu suçların, savaş suçu değilse, o zaman savaş suçunun ne olduğunu!, sivillerin sığındıkları camilerin, okulların, hastanelerin bombalandığını, çocukların, kadınların, yaşlıların diri diri yakıldığını, uluslararası hukukça yasaklanan, suç teşkil eden kimyasal silahların, misket bombalarının kullanılıyor olmasının savaş suçu değilse, o zaman savaş suçunun ne olduğunu,

Halep halkı soykırıma uğrarken, çocukların, kadınların feryatları arşı alayı inletirken Türkiye yetkililerinin ciddi önlemler almadıklarını, gerekli duyarlılığın gösterilmediğini, bir an önce, Türkiye’nin bütün imkânlarıyla Halep’in mazlum halkına ve direniş gruplarına elini uzatması gerektiğini, aksi halde yarının çok geç olacağını” belirtmiş.

Mehmet ADIGÜZEL “Allah’ım Halep’e Yardım Et Müslümanlar Etmiyor” başlıklı yazısında; “Müslümanların sıcacık evlerinde mazluma dua etmeye üşendiklerini, tok karınlarıyla şükretmediklerini, gözden çıkardıklarını infak ettiklerini, az paylaşıp çok anlattıklarını, bu zulme sessiz kalmanın yanlışlığını idrak edemediklerini, dengeler adına sustuklarını, dengeler adına konuştuklarını, izin aldıkları kadar kızabildiklerini, emir geldikten sonra tepki verebildiklerini, saflarını belli edemediklerini, ne söylenirse onu haykırdıklarını, ancak avazları çıktıkları kadar gerçeklere sustuklarını,

Katliamları birer sinema filmi izler gibi izlediklerini, acı çekmek Halep’in alın yazısıymış gibi bu zulmü kabul ettiklerini, çok şey konuştuklarını, ancak az şey söyleyebildiklerini, müsaade edildiği kadar öfkelendiklerini, Batıyı kınamak için sıra beklediklerini, ölümlerin ardından vicdanlarını temize çekmek için yardım ettiklerini, en gerektikleri anda ortadan kaybolduklarını, sessizliğin içinde görünmez olduklarını, sustuklarını ve ölen her Müslümana rakamsal değerler verdiklerini” ifade etmiş.

İdris Kerimoğlu “Soğuk Kış Günlerinde Mazlumlara Sıcak Bir El Olmak” başlıklı yazısında; “Ümmet şuurunun zayıfladığı, vicdanların ulusal sınırlara hapsolduğu, kardeşin kardeşe güvenilmemesi gerektiğinin telkin edildiği bu zulüm çağında, küresel, zalim ve İslam düşmanı güçlerin belki de en fazla hoşlanmadığı birkaç sözden birinin “Müslüman kardeşliği” olduğunu, Türkiyeli Müslümanlar olarak bu kış, gerek yurt içi ama bilhassa da gerek yurt dışı için yardım seferberliği düzenlememiz gerektiğini, cemaatlerimizin, vakıflarımızın, derneklerimizin, STK’larımızın, platformlarımızın, sendikalarımızın, camilerimizin ve hatta okullarımızın kardeş olduğumuz hakikatini haykırırcasına ümmete örnek olacak bir yardım kampanyası başlatmaları gerektiğini”  hatırlatmış.

Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar “Musul Elden Nasıl Çıkarıldı” başlıklı yazında; “Cumhuriyetin daha ilk yıllarında Musul Vilayetinin elden çıkarılması ile ilgili ilginç ve kimse tarafından pek bilinmeyen gerçekleri ve bundan kimlerin sorumlu olduğunu” açık ve net bir şekilde ortaya koymuş.

Cihad Batmaz “Devrim-cilik” başlıklı yazısında; “Devrimin efsunlu ve neredeyse eleştirilemez kabul edilen bir kavram olarak karşımızda durduğunu, beşeri odaklı düşünürlerin yine benzer bir yol izleyip kutsal olanı yıkmak için yola çıktıklarını söyleyerek yeni kutsallar oluşturduklarını, devrim kutsalını ortaya çıkartıp gençliğin bitmek bilmeyen ama aynı oranda kontrolsüz olan enerjisini şiddete yönlendirmeye çalıştıklarını, bunun insanlığa yapılmış en ahlaksızca ve ikiyüzlü hareket olduğunu, hangi devrimin iyi hangisinin kötü veya hangi devrimcinin iyi hangisinin kötü olduğunu ayırmanın güç olmakla birlikte bizim de işimiz olmadığını, ancak şiddetin, insana kıymanın kötü olduğunu söyleyebileceğimizi ve en azından hep birlikte konumumuzu buna göre sabitleyebileceğimizi, zaten değişim veya devrimin insanın fıtratından söküp atamayacağı birer gerçeklik olduğunu, lakin devrimin sadece yıkım değil, sonrasında yükleneceği bir inşa sürecinin de olduğunu hatırlatıp gençliği kolaycılıktan uzaklaştırabileceğimizi, şiddete ve ölüme ortak bir tepki vererek devrimi bile devirebileceğimizi” ifade etmiş.

Fatih PALA’nın “Kardeşler Kavga Eder mi?”, Prof. Dr. Hacı DURAN’ın “Tunus Hatıraları”, Savaş KİMYA’nın Ümmetin Kanayan Yarası Arakan, Abdullah YUSUF’un Cemaat Olmanın Önemi ve Gerekliliği, Humeyra ASLANTALAY’ın Kur’an’da Hayvanlarla Yapılan Teşbih, Cefai DEMİREL’in Abdurrahmân Bin Avf, Hilal SARIDOĞAN’ın İmtihan Bilinciyle Yaşamak, Enes GAFFAROĞLU’nun Şehid Selman’ın İslam’a Olan Hassasiyeti, Safiye Ceren GAFFAROĞLU’nun “Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz, Nasıl Ölürseniz Öyle Dirilirsiniz” başlıklı yazıları, Selâhaddin ACAR’ın İktibas Köşesi ve Alıntı Yazılar başlıklı alıntıları ve İsmail CEYLAN’ın Suriye Devrimi Öldü mü?  başlıklı Malak CHABKOUN’dan çevirisi okunmaya değer diğer çalışmalar olarak dergide yerini almış.

Biz de sizlere en yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alarak okumanızı tavsiye ediyor, Genç Birikim Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.

 

İletişim:

İlkiz Sok. No: 22 Sıhhiye/Ankara

Tel: 229 67 18-19

www.gencbirikim.net

Exit mobile version