Arşiv Genel Yazarlar

Feminizm Putu

Sözcük kökeni Latince “femina” kadın, dişi olan feminizmin kelime anlamı, kadıncılık, hanımcılıktır. feminizm; cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan, kadınların haklarını korumayı hedefleyen kadın hareketidir. Erkek egemen anlayışa, uygulamalarına tepkisel olarak doğmuş olan feminizm için, sınırlarını kadınların belirlediği; bireysel, ailesel, toplumsal yansımalarının da görüldüğü kadın egemen ideoloji de diyebiliriz.
Feminizm, sadece fikirsel bir kabul, tercih olarak değerlendirilemez. Feminizm, aile yapısını ve toplumu ifsat eden, reddedilmesi gereken bir ideolojidir. Allah’ın çizdiği sınırları aşan, Allah’ın kadın-erkekle ilgili belirlediği rolleri kabul etmeyen, doğru mu yanlış mı, fıtrata uygun mu değil mi diye bakmadan kadının hayatın her alanında olması gerektiğini savunan, aile hayatında kadın-erkek rol dağılımını kadından yana yontan, hukukun önünde kadının beyanı esastır, gibi gayri İslami dayatmalarla zulmün önünü açan anlayışlar, uygulamalar feminizmin zehirli yönlerinden bazıları. Temiz bir akıl ve vicdanla bakan Müslümanın feminizmi kabul etmesi bir yana, onu reddedip ona karşı tavır alması gerekir.
Feminizm, ciddi bir şekilde ele alınıp gündemde tutulması gereken, sosyolojik bir problemdir. Bu problem, ilerleyen yıllarda artarak devam edeceğe benziyor. Müslüman hanımlarımızın zihinlerinin bile feminizmden etkilendiğine dair birçok örneğe şahit oluyoruz. Bir erkeğin, kadınlarla ilgili yazı yazmasından bile rahatsızlık duyulması, bu etkilenmenin bir yansımasıdır. “Siz kadınlardan bahsedince erkek egemen anlayışınızla konuyu ele alıyorsunuz.”, “Kadınların yanlışlarını siz anlatmayın bize, biz biliyoruz zaten, siz kendi eksiklerinize bakın.” gibi söylemlerin yanında kadınlarla alakalı ayetleri, hadisleri veya ümmetin önemli âlimlerinin görüşlerini anlattığınızda bunların erkek egemen anlayışla yorumlandığını söyleyip bu dine hizmet etmiş çoğu kimseyi de töhmet altında bırakacak yaklaşımlara şahit oluyoruz. İslami hassasiyeti olan kadınlarımız ile gayriislami düşünce ve yaşantılara sahip kadınların, bu konulardaki görüş farklılıkları ton farkından öteye geçmiyorsa durumumuzun vahametini izah etmeye gerek yok, diye düşünüyorum. Oysaki düşünce hayatımızı, fıtratı en iyi bilen rabbimizin gösterdiği istikamette şekillendirebilseydik fıtrata uygun düşünmeyen ve yaşamayan insanlarla aramızdaki fark, ton farkı olmayacaktı. Siyah ile beyaz gibi net bir renk farkı olacaktı.
Feminizmin ülkemizde bu denli karşılık bulmasının sebeplerini de konuşabiliriz. Özellikle cumhuriyet dönemiyle beraber Batı’dan ithal edilen kanunların da etkisiyle Allah’tan kopuk, Batı tipi yaşam tarzı, sürekli dayatılmıştır. Yazılı yayınlarla beraber gerek yerel gerek yabancı görsel yayınlarla, dizilerle, filmlerle bu konunun işlenmesi, ataerkil aile yapısının sürekli kötülenmesi, kadının hayat içerisinde erkeğe ihtiyaç duymadan, muhtaç olmadan kendi ayakları üstünde durması gerektiği algısının sistematik olarak yapılması, kadınlarımızın zihin dünyasını ve pratiğini olumsuz yönde etkilemiştir. Ataerkil aile yapısındaki erkeğin otoritesini, zulüm aracına dönüştürenlerin de bu anlayışı beslediği bir gerçektir. Ataerkil aile yapısını yanlış uygulayanların veya zulme dönüştürenlerin olması, Allah’ın ailede “kavvam” olma görevini erkeğe verdiği gerçeğini, ataerkil aile modelini reddetmemizi gerekli kılmıyor. Feminizmden ne kadar etkilenildiğinin bir test aracını daha söyleyeyim. Muhatabınıza, “Ataerkil aile yapısı hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusunu sorun. Alacağınız cevaplar -yüksek ihtimalle- günümüzde ataerkil aile yapısına gerek olmadığı, bu anlayışın ilkel, eskiye ait olduğu, eşitlikçi aile yapısının daha doğru olduğu şeklinde olacaktır. Eşitlikçi aile yapısı anlayışı, hayatın tabiatına ters. Eşitlikçi adı altında hanımcılığın, hanımköylülüğün güzellemesi yapılıyor aslında. Sosyal medyada erkek-kadın ilişkilerine dair paylaşımlarda da buna çokça rastlıyoruz. Erkekler de biraz hanımcı olsun, ne olacak, bunda ne var sorusunu duyuyorum. Erkeğin hanımcı olması demek, yani hanımının dediğini yapması, aile içi sınırları kadının belirlemesi, işte bu tam olarak peygamberimizin lanetlediği erkek, yani kadınlaşan erkek örneğidir. Peygamberimiz de hanımlarıyla istişare ediyordu, bu kadar da abartmamak lazım, diyen kardeşlerim, konuyu anlamadığınız için bu örneği veriyorsunuz. Şöyle açıklayayım, daha iyi anlaşılsın. Bir devletin, bir başkanı olur. Bir firmanın, bir patronu olur. Söz sahibi onlardır. Oranın idaresinden onlar sorumludur. Erkek de ailenin idaresinden sorumludur. Allah ve resulünün (sav) belirlediği ölçülere göre aile içinde hareket edecek, aile fertlerine İslam’ın kurallarını uygulamaya çalışacak kişi, evin reisi erkektir. Sürücü koltuğunda, direksiyonda olan erkektir. İslam’ın rotasına uyup aracın, yuvanın nereye gideceğine karar verecek, erkektir. Bunları söyleyince hanımlarımızın içi daralıyor. Hiç daralmasın. Erkeklerimiz için de hanımıyla istişare etmesi gerektiği; hanımına, hanımlarına en iyi davrananın, en hayırlı olduğu, eşini Allah’ın bir emaneti olarak görmesi gerektiği gibi ilkeler belirlenmiştir. Evin idare yetkisini erkeğe veren rabbimiz, erkek tarafından olası zulme varabilecek uygulamaların önünü, kadınlara güzel muamelede bulunulması gerektiği düsturuyla almıştır, diyebiliriz. Evin idare yetkisini Allah’ın erkeğe verdiğine bir delil olarak Rasulullah’tan (sav) rivayet edilen şu hadisi söyleyebiliriz: “Hepiniz çobansınız; hepiniz, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” (Buhari, Müslim).
Ayet ve hadisleri tarihselci anlayışla veya o zamanın kültürüne ait söylemlermiş gibi ele alanlara, fıtrat delilini hatırlatayım. Fıtrat (yaratılış) yasasını kavradığımız takdirde, kadın ve erkeğin rolleri de anlaşılıyor. Erkek ve kadın, fiziksel ve donanımsal olarak farklı yaratılmıştır. Erkek, fiziki olarak daha güçlü, dayanıklı yaratılmış ki ailesini koruması gerektiğinde koruyabilsin, Allah için savaşması gerektiğinde savaşabilsin. Erkeği kadından ayıran bir diğer yön de idareci, rasyonel, çözümlemeci yönünün daha iyi olmasıdır. Rabbimiz kitab-ı mübinde mealen şöyle buyurmuştur: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.” (Nisa suresi 34. ayet). Erkeğin idareciliği, kadının idareciliğinden daha iyi olduğu için “kavvam” olma görevi, erkeğe verilmiştir. Bugün dünyayı idare edenler, erkekler. Kanunları çıkaranlar, uygulayanlar, toplumsal kuralları belirleyenler, toplumsal problemlerle mücadele yöntemleri inşa edenler, savaş çıktığında savaşanlar, çoğunlukla erkekler. Tarih boyunca böyle olmuş. Çünkü rabbimiz, erkeği bu donanımda yaratmış. Yarattığını en iyi tanıyan rabbimiz, aile içindeki rolleri de buna göre belirlemiş. Bizler, yaradılışa uygun aile sistemini bozarsak -ki bu zamanda yapılan budur- o zaman aile içi huzursuzlukların, boşanmaların artmasından yakınmayalım. Aile içi problemlerin tek sebebi; erkek, kadın rollerinin fıtrata uygun uygulanmaması değil tabii ki. Ama önemli bir sebebi olduğu, şüphe götürmez bir gerçek. İslam’ın bizim için uygun gördüğü aile modelini, feminizmin nasıl dinamitlediğinin anlaşılabilmesi için bu konunun üzerinde durdum.
Feminizmin kadını konumlandırdığı yerin yanlışlığını, İslam’ın kadını konumlandırdığı yere bakarak anlayabiliriz. Örneğin Peygamber efendimize (sav), hangi kadın hayırlıdır, diye soruldu. Efendimiz şöyle buyurdu: “Kocası baktığında onu sevindiren, bir şey istediğinde onu yerine getiren, kocası evde bulunmadığı zaman hem kendini hem de onun malını koruyan kadın.” (Nesei, Nikâh 14). Feminist zihniyetli anlayışa göre kadının erkek üzerinden tanımlanması bile kadına bir hakarettir. Oysaki âlemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamber efendimiz (sav), hayırlı kadın tanımlamasını, kocası ona baktığında onu sevindiren, kocasının dediğini yapan (kocasına itaat eden) kadın olarak yapıyor. Feminizmin belirlediği; boyunduruğa gelmeyen, erkeğiyle ev içindeki rollerini eşitlikçi anlayışla sürdürmeyi isteyen, erkeğine itaat etmeyi kölelik olarak algılayan anlayışa mı uyacağız yoksa Resulullah’ın (sav) örnek gösterdiği hayırlı kadın mı olacağız? Unutmayalım ki yanlış kadın anlayışı, yanlış aile anlayışını da doğruyor. Düğmeyi en başta yanlış iliklediğimizde kıyafet düzgün olmuyor.
Yine Resulullah’tan (sav) şöyle rivayet olunuyor: “Kadın; beş vakit namazını kılar, ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve zevcine (erkeğine) de itaat ederse ona, cennetin hangi kapısından istersen cennete gir, denir.” Hadiste, kadının erkeğine itaat etmesinin, cennete dilediği kapıdan girmesine sebep olan faktörlerden biri olduğu vurgulanıyor. Başka bir hadiste Resulullah (sav) buyurdular ki: “Şayet ben bir insanın, başka bir insana secde etmesini emretmiş olsaydım kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.” Son olarak erkek, hanımını yatağa çağırdığında eşinin buna icabet etmemesi durumunda, meleklerin sabaha kadar o kadına lanet edeceği hadisini de hatırlayalım. Tüm bunları paylaşıp erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu ispatlamıyorum tabii ki. Kadın da erkek de cenneti kazanmak için yaratılmıştır. Erkek, kadına göre üstün bir varlık değildir. Vurgulamak istediğim konu şu: Kadının erkeğine karşı durması gereken konumu, İslam belirlemiş. Aile hayatı kurulurken kadın ve erkeğe kafanıza göre takılın, kimin ne konumda olduğu önemli değil, eşitlikçi anlayışla çözün problemlerinizi, denmemiş.
Hayatın her alanını inşa eden bir dinin, toplumun en önemli yapı taşlarından biri olan aile kurumunun nasıl olması gerektiği ile ilgili bir şey söylememesi mümkün mü? Kadının ve erkeğin ailedeki, toplumdaki rollerini belirlememesi mümkün mü?
Feminizm, İslam’ın belirlemiş olduğu “saliha kadın” tipinin kâfiri. Evet, tam olarak bu kadın tipini inkâr ediyor. Erkeğin hegemonyasından kadını kurtarıp özgür dünyanın sularında, özgürlük naralarıyla dilediği cahiliye kıyafetini kadınımıza giydirmeye çalışıyor, kadınımızın ruhuna; kirli, kokuşmuş esaret zincirlerini takmaya çalışıyor. Müslüman kadınlarımız, bu kıyafeti giymemeli. İslam’ın onun için belirlediği kıyafeti giymeli. Güzel ambalajlarla takılan bu zincirleri kırmalı, rabbimizin ipine sarılıp selamet denizine kendisini bırakmalı.
Son olarak şunu da vurgulayayım: Kadınlarımızın feminizm furyasından etkilendiği bir gerçek. Bu gerçeği çoğumuz biliyoruz ama yokmuş gibi davranıyoruz belki. Bu konu, değişik yönleriyle işlenmeli. Ama kadınlarımızın kafasına çaka çaka bu konuları anlatmak, hikmetli bir davranış değil. Zihinler, feminizm çarklarından geçti çünkü. Bu konuları baskı unsuru hâline getirip anlattığımızda muhatabımızın ayet ve hadisleri inkâr etmesine bile sebep olabiliriz, farkında olmadan. Hanımlarımızı, kızlarımızı birer düşman değil, cennete doğru beraber yürüdüğümüz yoldaşlarımız, güzelliklerimiz olarak görüyoruz. Rabbim, her türlü cahiliyeden sıyrılıp nefsini tüm kirlerden arındıran kullarından eylesin bizleri. Amin.
Dr. Hüseyin Avni ÇELEBİ

Exit mobile version