Arşiv Genel Yazarlar

Direnişimiz

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam, nebilerin sonuncusu ve resullerin efendisi Hz. Muhammed’e, onun ehl-i beytine, bütün ashabına ve kıyamet gününe kadar iyilikte onlara uyanlara olsun.
Mecbur kalınan şey, size arzuladığınız şeyi verir. Nuh’un (as) 950 sene gösterdiği tebliğ direnişi, Müslüman’ın direnişinin kuvvetini gösteriyor. İbrahim’in (as) putperest kavmine ve krala karşı tevhidi direnişi, sonrakiler için büyük bir tecrübe oluyor. Ve daha nice peygamber, âlim ve direniş önderi, günümüze kadar bu kutlu mücadeleyi (direnişi) taşımışlar. Onların bu direnişi, elbette tecrübeleri ile bizi ayakta tutuyor.
Hak ile batılın savaşı başladığından beri direnişimiz hiç eksik olmadı. Diriliş olmasaydı Rabbe teslimiyetimiz artar mıydı? Onun koruyuculuğunu, dostluğunu hisseder miydik kalbimizde? Bu davaya elbette kurbanlar verilecek. Öyle kurbanlar ki kılıcın altına gülerek girer, özlem duydukları şehadete koşarlar.
Bizleri direnişimizde motive eden şey, Allah’ın rızası ve cenneti. “Şüphesiz ki Allah, cennet karşılığında müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler. (Bu) Tevrat, İncil ve Kur’an’da Allah’ın hak olan vaadidir. Kim, Allah kadar sözüne bağlı olabilir ki? (O hâlde) yaptığınız bu alışverişten dolayı müjdelenin. En büyük kurtuluş, budur işte!” (9/Tevbe, 111). En kârlı alışverişi yapan direniş fedaisini, hangi güç korkutabilir ve yolundan döndürebilir? Dirilişin bedenimizde değil, asil ruhlarımızda hayat bulduğunu unutmayalım. Asil ruhların onurlu direnişini tarih, altın harflerle yazmıştır ve yazmaktadır.
Diriliş, kaybetmek değil; tekrardan ayağa kalkma ve zaferin Allah’tan geleceği güne kadar mücadeleyi sürdürmektir. Güçlüyken de mazlumken de direnişimiz, hakkı korumak için kıyamete kadar devam edecek.
Yeryüzünün direnişçileri, şeytanın ordularına karşı kendi beldelerinde ya kalemle ya da kılıçla cihat etmektedir. Direnişimizde bize hayat veren, Allah’a karşı olan inancımızdır. Yoksa hangi direniş dayanabilir; batılın zehrine, kılıç darbelerine ve ateş toplarına karşı.
Peygamberimiz, Mekke’de zalimlerin zulmüne karşı direndi, ashabıyla birlikte. Direnişleri, Allah’a nasıl teslimiyet göstermemiz gerektiğini, bize gösterdi. Bu bir başkaldırıştı. Batı’nın kalbine saplanan bir ok… İslam davasının en büyük direniş ateşi yakılmıştı. Cahiliye karanlığını; Mekke sokaklarında, kıyamete kadar sönmeyecek bir nur aydınlatmıştı.
Medine’de, İslam devleti kurulmuştu. Peygamberimizin ve ashabının elinde Furkan, yeryüzünün müstekbirlerine karşı büyük bir direniş başlatmışlardı. İnsanları kula kulluktan kurtarıp Allah’a kul etme direnişiydi ve durmak yoktu, bu direnişte ta ki “Fitne (şirk) sonlanıncaya ve din (otorite), Allah’a ait oluncaya dek onlarla savaşın. Yaptıklarına son verirlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.” (Bakara, 193) ayeti gelene kadar.
Peygamberimizin vefatından sonra, çok sıkıntılar çektik. Birbirimizle savaştık ve geriledik, bozulduk. Kâfirlerin ölü ruhlarına cesaret verdik. Paramparça olmuş bir ümmet ve haçlıların pazarı hâline geldik. Kudüs’ü kaybettik. Ümmet-i Muhammed, dizlerinin üzerine çöker ama asla yere düşmez. Âlimlerin ve mücahitlerin elbette ki direnişleri devam ediyordu.
Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyubi’nin, ümmeti tekrar toparlama gayreti karşılığında Allah, Kudüs’ü haçlılardan tekrar almayı nasip etti. Direniş göstermeden ve bedel ödemeden zaferi beklemek, Müslümanın inancında yok.
Hilafet kaldırıldığından beri ümmet, en zor zamanlarını yaşamakta. Paramparça olmuş ve kalpleri birbirinden uzaklaşmış bir ümmet hâline geldik. Haçlı postalları, kanla sulanmış topraklarımıza basmaktaydı. Onların köpekliğini yapan satılmışlarla birlikte ne namus bıraktılar ne de şerefli bir hayat.
İslam düşmanı hâline getirilmiş nesiller, İslam’a karşı kullanılmakta. Evlatlarımızı bize düşman eden bu işgalcilerin ve iş birlikçilerinin unuttuğu bir şey var: “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah, nurunu tamamlayacak olandır.” (Saf, 8) ayeti, direnişimizin asla son bulmayacağını gösteriyor. Allah’a hamd olsun ki İslam beldelerinde, büyük küçük nurlar etrafa saçılmaktadır.
Son yüzyıldaki direniş önderlerimiz, önümüzü aydınlatan meşaleler olmuşlardır.
Çöl aslanı Ömer Muhtar, 1911’de İtalyanların Libya’yı işgali ile birlikte direniş gruplarına katıldı. Yaklaşık 20 sene İtalyanlara karşı direniş gösteren çöl aslanı, yakalanarak 1931’de idam edildi. 20 sene cihat ederek bu kutlu direnişi, şehadetle taçlandırdı.
Atatürk’ün 1924’te şeriatı kaldırmasıyla Şeyh Said, 1925’te kıyam başlattı. Direnişine büyük taraftar toplayan Şeyh Said, Diyarbakır surlarına kadar gelmişti. Atatürk, Batılılar ve parayla satın aldığı ağlarla direnişi etkisiz hâle getirmiştir. 1925’te Şeyh Said, 47 mücahit ile birlikte Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edilmiştir. Şehadete yürüyen Şeyh Said’in bu sözü, hafızalara kazınmıştır: “Benim bu dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem, Allah ve dini içindir.”
19 yüzyılda Ruslara karşı mücadele eden Şeyh Şamil, etrafında Kafkas halklarını toplayarak 25 yıl cihat etmiştir. Kafkasya kartalının bu direnişi, ondan sonra gelenlere örnek olmuştur. Şamil Basayev’in de Çeçen cihadına büyük bir etkisi olmuştur. Ruslar tarafından bütün ailesi katledilen Şamil Basayev, bir ayağını kaybetse de direnişi bırakmamıştır. Arzuladığı şehadete kavuşan Şamil Basayev, mücahitleri bir cümle ile anlatıyor: “Bir mücahidi güldürmek istiyorsanız, onu ölümle korkutun.” İşte bu yüzden direnişimizin duvarı, sabır ve şehadetle örülmüştür.
Allah’a hamd olsun, yönümüzü hangi İslam beldesine çevirirsek çevirelim, kutlu direniş ve önderlerini görüyoruz.
Afganistan’ı süper güçlere mezar eden Taliban’dan, Suriye’de BAAS rejimini deviren izzetli mücahitlerden, Gazze’de destan yazan İzzettin El-Kassam’ın fedailerinden ve direnişin daha nice türüyle ümmetin ayağa kalktığını görüyoruz.
Müslüman’ın direnişini ne güzel anlatıyor İranlı komutan Rüstem’in karşısına çıkan Ribi Bin Amr El-Ensari (ra): “Allah, dilediği kimseleri kula kulluktan, kendisine kulluğa, dünya sıkıntılarından ve batıl dinlerin zulmünden kurtarıp İslam adaletine ulaştırmak için bize bir peygamber gönderdi. Kim bu dini kabul ederse bizden olur. Biz de döner gideriz. Kim de kabul etmezse Allah’ın vadettiğine kavuşuncaya kadar onunla savaşırız.”
Müslüman’ın şehadet arzusunu ne güzel anlatıyor Halit Bin Velit (ra): “Sizin hayat ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla geldim.”
Diriliş, ruhumuzun yakıtı, akidemizdir. Bizim topraklarımızda yiğitler; acı, hüzün, öfke, kan, gözyaşı ve umutla yetişir. Bizim topraklarımızın kışı olmaz. Her mevsim meyvesini verir ümmete.
Rüstem AYILMAZDIR

Exit mobile version