Bismillahirrahmanirrrahim…
“Şüphe yok ki; Allah adil olanları sever” (Hucurat-9)
Tüm dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu adaletle yaşama arzusu insanlık tarihi boyunca en fazla tartışılan, en çok arzulanan ve insanlık için vazgeçilmez bir ideal olarak önemli bir değer olmaya devam etmiş ve kıyamete kadar da devam edecektir. Çünkü adalet herkes içindir. Sadece senin için, sadece benim için veya sadece öteki için değildir. Yeryüzünde yaşayan tüm varlıkların ihtiyaç duyduğu, birebirleriyle etkileşim alanı içerisinde yollarının kesiştiği kavramlardan biridir. Peki o halde; Adalet nedir?
“Başka hiçbir soru, bu kadar tutkulu bir şekilde tartışılmamış; başka hiçbir soru böylesine çok kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olmamış ve başka hiçbir soru Eflatun’dan Kant’a kadar en ünlü düşünürlerin yoğun ilgisine konu olmamıştır. Bu kavramın hayatımızda çok önemli bir yeri olmasına rağmen maalesef günümüzde aranması gereken bir nitelik olmaktan çıkmışçasına diğer zamanlarda olmadığı kadar da cevapsız bırakılmaktadır. Öyle görünüyor ki bu soru, kaderine boyun eğmiş bilgeliğin uygulandığı ve insanın kesin bir yanıt bulamayacağı, fakat ancak onu geliştirebileceği sorulardan biridir. Öncelikle adalet, karşılıklı insan ilişkilerini düzenleyen toplumsal düzenin mümkün, ama zorunlu olmayan bir niteliğidir. O, ancak tali olarak insanın bir erdemidir; çünkü insan, eğer davranışı adil olarak kabul edilen toplumsal bir düzenin normlarına uyuyorsa adildir. Peki, toplumsal bir düzenin adil olduğunu söylemek gerçekte ne anlama gelir? O şu demektir: Bu (toplumsal) düzen, insan davranışlarını herkesi tatmin edecek şekilde düzenlemiştir. Yani herkes, o düzende mutluluğu bulabilir. Adalet arzusu, insanın mutluluk için duyduğu ebedi arzudur. O, insanın yalıtılmış bir şekilde, yani yalnız başına bulamayacağı, bu nedenle bir toplum içinde aradığı bir mutluluktur. Yani adalet, toplumsal mutluluktur. O, toplumsal düzen tarafından garanti edilmiş bir mutluluktur. Bu bağlamda, adaleti mutluluk olarak tanımlayan Eflatun, sadece adil insanın mutlu ve adil olmayanın da mutsuz olduğunu ileri sürer.”
Adil bir dünyada yaşama istenci herkes için bu kadar önemli iken, kişiden kişiye veya toplumdan topluma değişen bir içeriğe sahipmiş gibi anlaşılması da yanlış bir düşüncedir. Aslında adalet evrensel bir değer olarak anlaşılmalıdır. Görece bir tanım ve izafi bir yaklaşımla gerçekten olması gereken adalet anlayışından sapmış olmaktayız. Mutlak doğruyu bize aktaran Kur’an bu konuda en net çizgiyi çizmiş ve tüm insan toplumları için en ideal olanı bizlere öğretmektedir. Konunun ehemmiyetine binaen genel bir tanımlamadan sonra sözü en doğru ve en güzel olarak ifade eden ayet ve hadislere bırakmak istiyorum.
Adaletin Tanımı:
Adalet kelimesini anlamı; adil muameleyi desteklemek ve tazminat almak için yasa, namus veya standartlar tarafından verilen gücün kullanılmasıdır. Doğru olmanın kalitesi, doğruluk, tarafsızlık, adalet, hak edildiği şekilde ödül veya ceza, doğru, adil veya yasal olanı korumak için yetki ve gücün kullanılmasıdır.
Adâlet, “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak (Allah hakkında kullanıldığında ‘şirk koşmak’)” gibi mânalara gelen bir masdar-isimdir. Yine aynı kökten bir masdar-isim olan ve “orta yol, istikamet, eş, benzer, misil, bir şeyin karşılığı” gibi mânalara gelen adl kelimesi, sıfat olarak kullanıldığında âdil ile eş anlamlı olup aynı zamanda Allah’ın isimlerinden biridir.
Adâlet, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Adl, “doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek; eşitlemek” vb. mânalara gelen bir masdardır. Ayrıca “doğruluk, hakkaniyet ve adalet” anlamlarıyla isim olarak kullanıldığı gibi, “çok âdil” anlamında sıfat olarak da kullanılır.
Kur’an-ı Kerîm’de kıst kelimesi on beş âyette geçmekte, on âyette de farklı türevleri kullanılmaktadır. Kıst, ilgili âyetlerin tamamında “adalet” mânasına gelmekte veya ona yakın anlamlar ifade etmektedir. Bu âyetlerin bir kısmında âhirette Allah’ın insanlara adaletle (bi’l-kıst) muamele edeceği bildirilir (Yûnus 10/4, 47; el-Enbiyâ 21/47). Mâide sûresinde (5/8) İslâm’ın temel ahlâk ve hukuk ilkelerinden biri şöylece beyan edilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Benzer bir ilkeyi ortaya koyan Nisâ sûresinin 135. âyetinde yine müminlere hitap edilerek kendilerinin veya ana babalarıyla akrabalarının aleyhine bile olsa adaletten asla sapmamaları, Allah için şahitlik etmeleri, bu konuda zengin fakir ayırımı yapmamaları, duygularına uyup adaletten ayrılmamaları emredilmektedir. Bu âyette kıst kelimesiyle adl kökünden bir fiilin aynı bağlamda kullanılması iki kelime arasındaki anlam birliğini göstermektedir. Âyette şahitlik örneğinde, hukukî ve ahlâkî tutumların ve işlemlerin yürütülmesinde akrabalık, zenginlik yoksulluk gibi duygusal ve sübjektif ilişkilerin değil adaletin ve insanların yapıp ettiklerini çok iyi bildiği hatırlatılan Allah’a karşı sorumluluk duygusunun esas alınması gerektiği bildirilmektedir. Kurtubî’nin verdiği bilgiye göre İslâm’ın ilk dönemlerinde Allah korkusu ve güzel ahlâk yaygın olduğundan yakın akrabaların birbirleri hakkındaki şahitlikleri kabul ediliyordu. İslâm topluluğu sosyal ve kültürel değişmelere uğradıkça bu tür şahitliklerin geçerliliği tartışılmaya başlandı; nihayet akrabalık ilişkileri ve menfaat sebebiyle adaletten sapma ihtimalinin güçlü bulunduğu durumlarda birçok müctehide göre şahitlik geçerli sayılmadı (el-Câmiʿ, V, 411). Fahreddin er-Râzî, Âl-i İmrân sûresinin 18. âyetinde âlimlerin niteliği olarak bildirilen “kāimen bi’l-kıst” deyimini açıklarken Hasan-ı Basrî’nin, korkulu zamanlarda da emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker görevinin yerine getirilmesi gerektiğine bu âyeti delil gösterdiğini kaydeder; ayrıca, “Cihadın en değerlisi zalim yönetici karşısında hakkı söylemektir” (Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 17; Tirmizî, “Fiten”, 13) meâlindeki hadisi de bu görüşün doğruluğuna delil olarak zikreder (Mefâtîḥu’l-ġayb, VII, 215). Bazı âyetlerde kıst kelimesi mîzanla birlikte “tartıyı adaletle yapmak” anlamında geçmektedir (meselâ bk. el-En‘âm 6/152; Hûd 11/85; er-Rahmân 55/9). İki âyette “zalim” mânasında kāsıt (el-Cin 72/14, 15), üç âyette “âdil davrananlar” mânasında muksıt kelimesinin çoğulu (muksitîn) kullanılmıştır (el-Mâide 5/42; el-Hucurât 49/9; el-Mümtehine 60/8). Son âyette Allah’ın müslümanlara, anlaşmalı oldukları gayri müslimlere karşı adaletli davranmaları hususunda bir yasak koymadığı, O’nun âdil olanları sevdiği bildirilmektedir. İki âyette “tartı, terazi” anlamında geçen kıstâs ile (el-İsrâ 17/35; eş-Şuarâ 26/182) bunun farklı okunuşları olan kustâs ve kustân kelimelerinin aslının Yunanca olduğu belirtilir (İbn Düreyd, III, 26-27; Buhârî,“Tevḥîd”,58;İbnÂşûr,III,187).
Kıst ve bu kökten türeyen kelimeler belirtilen anlamlarda hadislerde de geçmektedir. Özellikle Hz. Îsâ’nın nüzûlüne dair çeşitli rivayetlerde “imâmen muksıtan ve hakemen adlen”, “imâmen adlen (âdilen) ve hakemen muksitan” gibi ifadelerle adl (âdil) ve muksıt kelimelerinin birbirinin yerine kullanılmış olması (Wensinck, “ḳsṭ” md.), kıst kelimesinin adaletle eş anlamlı olduğunun bir kanıtı şeklinde değerlendirilebilir. Bazı hadislerde muksıt “esmâ-i hüsnâ”dan biri olarak da geçmektedir (İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Tirmizî, “Daʿavât,82).
“Bu ümmet, konuştuğunda doğruyu söylediği, hüküm verdiğinde adaletli olduğu ve kendisinden merhamet istendiğinde merhamet ettiği sürece hayırlı bir ümmet olarak varlığını sürdürecektir” (Hadis)
“Çocuklarınız arasında adaletli davranın, çocuklarınız arasında adaletli davranın.” (Ebu Davud, Buyu, 80)
“Her hak sahibine hakkını ver.” (Buhari, Savm, 51)
“(Herhangi bir konuda) hakemlik yaptığınız zaman adil olun.” (Taberani, el-Mu’cemu’l-evsat, IV, 40-41)
“Devlet otoritesi en büyük hamidir (koruyucudur). Haksızlıklarla onun vasıtasıyla (yani hukuk yoluyla) mücadele edilir ve onun vasıtasıyla (tehlikelerden) korunulur. Şayet bu otoriteyi kullananlar, Allah’tan sakınmayı emreder ve adaletle hükmederlerse bu yaptıklarından sevap kazanırlar. Bunun aksine davranırlarsa (vebalini) çekerler.” (Müslim, İmare,43)
“Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahman’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklardır.” (Nesai, Adabu’l-kudat, 1)
Kureyşin önde gelen kabilelerinden birine mensup bir kadının yaptığı usulsüzlüklerin cezasını kaldırtmak-hafifletmek için elçi olarak gönderilen azatlısı Usame’ye Allah Rasulü: “Sizden önceki insanlar şu yüzden helak oldular: Onların ileri gelenlerinden biri hırsızlık yaptığında onu bırakırlar, güçsüz ve zayıf biri çaldığında ise onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin olsun ki eğer Muhammed’in kızı Fatım’a hırsızlık yapsaydı onun elini keserdim.” (Buhari, Enbiya, 54)
“Yedi kimseyi Allah Teâlâ kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde, gölgesinde barındıracaktır. Bunlar: Adaletli devlet reisi, Rabbine ibadet ederek yetişen genç, gönlü mescitlere bağlı kimse, birbirlerini Allah rızâsı için seven ve buluşmaları da ayrılmaları da bu sevgiye dayalı olan iki şahıs, itibarlı ve güzel bir kadın kendisiyle beraber olmak isteyince ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek buna yanaşmayan erkek, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren adam, tenhâda Allah’ı anıp gözleri yaşla dolan kişidir.” (Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91)
Devlet başkanlarınızın en hayırlısı, sizi seven ve sizin tarafınızdan sevilen, size dua eden ve sizin duanızı alan kimselerdir. Devlet başkanlarınızın en kötüsü de size buğzeden ve sizin buğzunuza hedef olan, size lânet eden ve lânetinizi alan kimselerdir.”
Bunun üzerine:
“Ya Resûlallah! Onlara karşı tavır takınalım mı?” diye sorulunca, şu cevabı verdi:
“Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır! Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır!” (Müslim, İmâre 65, 66)
“Cennetlikler üç gruptur. Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır. (Buhari)…
Paylaşılan ayet ve hadislerde de görüldüğü gibi adalet çok önemli bir kavram, bir erdem, bir değer olmakla beraber bu konuyla alakalı çok daha fazla malumat bulunmasına rağmen bunların sadece bir kısmını paylaşmak durumunda kaldık.
Sözün özü; Allah adildir ve adil olanları sever…
İslam DOĞUBEY