Allah Rasulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil:
- İhtiyarlığından önce gençliğini,
- Hastalığından önce sıhhatini,
- Fakirliğinden önce zenginliğini,
- Meşguliyetten önce boş vaktini,
- Ölümünden önce de hayatını” (Buhari, Tirmizi).
Yine şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki insanların ekseriyeti bunlardan yana aldanmıştır; Sıhhat ve boş vakit” (Buhari, Tirmizi, Ahmed bin Hanbel).
Yani insanlar, bunları ganimet bilmezler, bunlar elden çıktıktan sonra kıymetlerini bilirler. İnsanlar, ellerinde bulunan bunca nimetin değerini bilmezler ve hep yapacağı amelleri sonralara ertelerler. Cehennem ehlinin haykırmalarının çoğunluğu ‘sonra’ sözünden dolayıdır. Ameli sonraya erteleyen miskin, bilmez mi ki kendisini, bugün ertelemeye iten şey yarın da kendisiyle beraberdir. O halde amel işleme hususunda acele etmeli ve bunları tehir etmemeliyiz.
Bu hadisler, günümüzü, ne kadar da güzel özetliyor. Bu beş şey, insanların değerini bilmediği şeylerdir. Gençliğimizin değerini bilmiyoruz; yarın bu gençlik er ya da geç elimizden gidecek, biz istemesek de Allah’ın kanunları böyle. Şunu da unutmamak lazım, Rahman’ın huzuruna hesap vermek için çıktığımızda gençliğimizin hesabını vereceğiz. Kimin yolunda harcadık, nelere feda ettik gençliğimizi, nerelerde harcadık ömrümüzü, en ufak ayrıntısına kadar hesabını vereceğiz.
Bugün, dünya genelinde insanlık büyük bir sağlık sorunu ile imtihandan geçiyor. Son yıllarda ne kadar çok tanıdığımızı hastalıktan kaybettik. Şu an hastane köşelerinde yatan, çeşitli hastalıklarla imtihan edilen insanlar var ki, dünyanın hepsini verseniz elinin tersiyle itecek, “yeter ki sağlığıma kavuşayım” diyecektir. Bunun içindir ki âlimlerimiz, hastane ziyaretlerini ve kabir ziyaretlerini, tefekkür etmek için, tevbe etmek için bulunmaz birer fırsat olarak görmüşler ve buraları sürekli ziyareti müstehap görüp tavsiye etmişlerdir.
Allah (c.c.), bizlere, o kadar çok nimet vermiş ki, saymaya kalksak saymamız mümkün değildir. Hangi birini sayalım ki; o muazzam gözler, eller, ayaklar, dur durak bilmeden atan kalbimiz, maddi imkânlar ve daha niceleri… Ne kadar da az şükrediyoruz. Dünyanın farklı bölgelerinde su bulmak için kilometrelerce yolu her gün yürüyen, bulduğu çamurlu suyu temizleyip içen Müslümanları düşünün; bir lokma yiyecek için ne kadar zorluklar içinde yaşayan Müslümanları görün… Verilen nimetlere ne kadar az şükrettiğimizi tekrar tekrar anlıyoruz. İsraflarımız, fuzuli harcamalarımız, çöplere attığımız ekmeklerimiz, yiyeceklerimiz ve daha neler neler… Rabbimizin rahmetine sığınıyoruz.
Ellerimizden düşmeyen telefonlarımız, sosyal medyalarda gezintimiz, alışveriş sitelerinde uçuşumuz, saatlerce oynadığımız oyunlarımız, boşa geçen zamanlarımız, televizyon başında geçen ömürlerimiz ve daha nice nice boşa harcadığımız zamanlar… Hesap verme bilincini kuşanmaktan başka çaresi yok, bunca boşa geçen zamanın. Elimizden kayıp gidecek bu zamanlar. Her gün hayatımızdan birer yaprak kopuyor takvim misali, geri getirmek asla mümkün olmayacaktır.
Bizleri, bu fani dünyaya gönderen Rabbimiz, bizlerden yalnızca kendisine kulluk etmemizi, her türlü tağutu inkâr edip bir olan Allah’a ibadet etmemizi emrediyor. O halde beklemenin, ertelemenin kimseye faydasının olmadığını bilmeliyiz. Ölüm gelmeden önce tevbe edip tevhidî bir bilinçle, inanışla, fedakârca, samimi bir şekilde, ihlâsla Rahman olan Allah’a boyun eğmenin, O’na ibadet etmenin, O’nun yolunda olmanın, O’nun Rasulü’nün adımlarını takip etmenin zamanı gelmedi mi? Allah’ın yolundan başka hiçbir yolun, takip edilecek hiçbir izin bizlere ne bu dünyada ne de ahirette bir faydası olacaktır.
Bu beş şeyi; elimizden gitmeden, kaybetmeden, değerlerini bilmeyi Rabbimiz bizlere nasip etsin. Âmin.
Harun AKÇA