Bir derde, bir amaca, bir gayeye mebni olarak çıkılan yolda, takipçilerine, okurlarına her ay, her defasında yeni bir coşkuyla selam vermek, “merhaba” demektir dergi.
Dergiler… Ah dergiler… Büyük bir heyecan kasırgasıyla çıkarlar gün yüzüne ve koştukça koşarlar, estikçe eserler. Azıkları yenilik, farklılık, tazelik, canlılık ve sair düşüncelerdir; ‘bizsiz olmaz’ demeye getirirler çıkışlarıyla esasen.
Dergiler, düşünce dedektiflerinin karargâhı… Dergiler, fikirlerin gün yüzü gördükleri şefkatli kucak… Dergiler, duyguları dalgalandıran bir büyük deniz… Dergiler, ocak; dergiler, mektep; dergiler, hep çoğalan bereket.
Şimdi yaşadığımız Türkiye toprağında, 1908–1950 yılları arasında çıkartılan İslamî/İslamcı dergilerden, yine o yıllardaki İslamî dergicilikten bahsedeceğiz.
1. Sırat-ı Müstakim (Ağustos 1908):
Mehmet Âkif Ersoy’un desteği ile Eşref Edip Fergan’ın başyazarlığında yayımlanan dergi, İslamcı dergilerin ilki olma özelliğine sahiptir.
2. Beyânülhak (Eylül 1908):
Aralarında Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa Sabri Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen, İskilipli Mehmet Atıf Efendi, Mehmet Vehbi Efendi, Tahirul Mevlevi’nin olduğu ulema kökenli İslamcıların yayımlamaya başladığı dergi, 1912’ye kadar 182 sayı devam etti.
3. Ceride-i Sufiyye (Mart 1909):
II. Meşrutiyetin ilanından sonra yayımlanan dinî-tasavvufî mecmuadır. Diğer dergilerden ayrıldığı en önemli nokta, tarikat meselelerine geniş yer vermiş olmasıdır.
4. Volkan Gazetesi/Mecmuası (Nisan 1909):
İttihat ve Terakki Fırkası’nın katı muhalifi Derviş Vahdeti tarafından kurulmuş olan İttihad-i Muhammedi Fırkası’nın yayın organı olan Volkan, 31 Mart olaylarına aktif destek vermiştir.
5. Muhibban (Eylül 1909):
Sahibi ve sorumlu müdürü Hacıbeyzâde Ahmed Muhtar’dır. Ana maksadının tasavvufu herkesin anlayacağı bir dille ortaya koyarak kamuoyunu bilgilendirmek olduğunu beyan eden fakat siyasî makalelerin ön plana çıktığı ve ayrıca Osmanlı yemek kültürüne yer veren bir dergi.
6. Tearüf-i Müslimin (Nisan 1910):
Sırat-ı Müstakim’den ayrılan Tatar Müslüman aydınlar tarafından kurulan derginin ana hedefi, Müslüman ülkeleri birbirinden haberdar etmek ve İslam birliğini tesis etmektir.
7. Hikmet (Nisan 1910):
Şehbenderzade Ahmed Hilmi tarafından neşredilen Hikmet dergisi, körü körüne Batı hayranlığına düşmüş sözde aydınlara karşı mücadele eden İslamcılığın önemli yayın organlarındandır. “İttihad hayattır, tefrika memattır” sözü, mottoları olmuştur. Ahmed Hamdi Akseki yazarlarındandır.
8. Sebilürreşad (Mart 1912):
Sırat-ı Müstakim, 183. sayısı itibariyle Sebîlü’r-reşâd adıyla yayımlanmaya başladı. Dergi, Takrir-i Sükûn Kanunu’yla kapatılana kadar 641 sayı neşredildi.
9. İslam Dünyası (Mart 1913):
Tatarlı Müslümanlar tarafından yayımlanan İslam Dünyası’nın odağı, Tearüf-i Müslimin’den farklı olarak Osmanlı Müslümanları ile sınırlıdır.
10. Dârülfünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası (Kasım 1925):
İstanbul Dârülfünunu İlahiyat Fakültesi tarafından 1925-1933 yılları arasında çıkarılan ilmî mecmuada, dönemin şartlarından dolayı siyasî tartışmalara girilmemiştir.
11. Hareket (Şubat 1939):
Nurettin Topçu tarafından kurulan Hareket dergisi, İslamî neşriyatta uzun süren sessizliği yırtan bir yayın olmuştur. Basın hürriyetinin sınırlı olduğu bir devirde Hareket Dergisi ilk sayılarından itibaren din, milliyetçilik, sosyal düzen ve inkılâp gibi kavramlara resmi görüşün dışında yeni anlamlar yüklemesi bakımından önemlidir: “Sükûn bitiyor, hareket başlıyor!”
12. İslam-Türk Ansiklopedisi Muhitülmaarif Mecmuası (Ekim 1940):
Tek Parti idaresi döneminde Sebîlürreşâd’ın eski yazar kadrosundan hayatta kalanlarla sohbet toplantıları tertip eden Eşref Edip, Maarif Vekâleti’nin yayımladığı İslâm Ansiklopedisi’ndeki yanlış ve eksik maddelerin tenkidi maksadıyla İzmirli İsmail Hakkı, Kâmil Miras ve Ömer Rıza Doğrul ile birlikte İslâm-Türk Ansiklopedisi Muhitülmaarif Mecmuası’nı çıkarmaya başlamıştır. Bu ansiklopedi girişimini, entelektüel anlamda yeni rejime karşı ilk ciddi muhalefet olarak görmek de mümkündür.
13. Büyük Doğu (Eylül 1943):
Necip Fazıl’ın şahsiyetiyle güçlü bir edebi üsluba sahip olan dergi, uzunca bir süre muhafazakâr ve milli muhalefetin ana sesi olmuş, sonraki tüm kadrolar ve yayınlar üzerinde ciddi etkiler bırakmıştır. Necip Fazıl, Büyük Doğu dergisinin çıkış sebebini, ülkedeki düşünce ve ideoloji bakımından eksikliğin giderilmesine katkı sağlamak olarak görür.
14. Serdengeçti (Nisan 1947):
Osman Yüksel ile özdeşleşen Serdengeçti dergisi, kendi ifadesiyle “din, mukaddesat ve milliyet düşmanlarına” karşı muhalif bir yayın politikası sürdürmüş ve “Serdengeçti” adı da buradan doğmuştur. Sahibinin uzlaşmaz muhalif kimliğinden beslenen dergi, dönemin etkili yayın organlarından biri olmuştur.
15. Selâmet (Mayıs 1947):
Mehmet Akif Ersoy’un damadı Ömer Rıza Doğrul tarafından çıkartılmaya başlanan Selamet dergisi, Sebilürreşad ve Akif’in fikrî mirasını devam ettirme gayesinde olmuştur. 1949 yılına kadar toplam 104 sayı çıkarılmış ve bu sayıdan sonra dergi kapanmıştır. 1962 yılında tekrar çıkarılmaya başlanmış olan dergi, 1979 yılında sona ermiştir.
16. Ehl-i Sünnet (Temmuz 1947):
Kürt Talebe Ümit Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucusu ve aynı zamanda Said Nursi’nin talebeliğinde bulunmuş Abdurrahim Zapsu’nun imtiyaz sahibi ve başyazarı olduğu Ehli Sünnet, 1947-1953 yılları arasında 140 sayı yayımlanmış dinî, ahlakî ve ilmî gazetedir. Aynı zamanda Necip Fazıl rehberliğinde çıkan bir dergi özelliğine sahiptir.
17. Doğru Yol (Nisan 1948):
“En Açık İfadeli Müslüman Gazetesi” Doğru Yol, 23 Nisan 1948’de başladığı yayım hayatına 17 Haziran 1949 tarihindeki 101. sayısıyla son vermiştir. “En Doğru Yol Hak Yoludur” sloganını kullanan haftalık gazetenin sahibi Faruk Rıza Güloğlu, başyazarı ise Muharrem Zeki Korgunal’dır. İstanbul, Cağaloğlu merkezli yayımlanan derginin çok partili siyasi hayata geçilmesiyle birlikte gelen görece serbestlik ortamında ortaya çıkan diğer birçok İslamî dergi gibi iman ve ibadet esasları, önemli dinî âlimler, siyer, Kur’an-ı Kerim dersleri olmak üzere ders nitelikli bir yayım politikası sürdürmüştür. Bu politika çerçevesinde bilhassa genç nesle hitap etmeye çalışılmıştır. “Büyük Fıkıhçılar, Çocuklar İçin, Mümin ile Müslim, Ebu Müslim Horasani, Efendimiz Buyuruyor ki, Hac Hatıraları, Hutbe, İbadet, Öğüt, Mucize” başlıkları, derginin her sayısında sabit olan bölümlerdir.
18. Müslüman Sesi (Kasım 1948):
M. Lütfulllah Baydoğan başyazarlığında din ve ibadet esaslarını konu edinen temel dinî tedrisat odaklı dergi, 1985’e kadar 485 sayı yayımlanmış uzun soluklu bir yayın olarak dikkat çekmektedir.
Buraya kadar kısa bilgilerle sunduğumuz dergiler içerisinden altı tanesine özellikle değinmek, onları gündem etmek istiyoruz:
1. SIRAT-I MÜSTAKİM/SEBİLÜRREŞAD:
Mehmet Âkif Ersoy’un desteği ile Eşref Edip Fergan’ın başyazarlığında yayımlanan dergi, İslamcı dergilerin ilki olma özelliğine sahiptir. Onun için fazla söz edilmeyi hak etmektedir.
Eserlerinden tercümeler yayımlanan düşünürler; Muhammed Abduh: Mısırlı İslâm düşünürü, yenilik hareketinin öncülerindendir. Ferid Vecdi: Mısırlı ilim ve fikir adamıdır.
Yazarlarından; İsmail Hakkı İzmirli: Osmanlıların son döneminde yetişen ve yeni ilm-i kelâm hareketini temsil eden âlimdir. Ahmed Naim Babanzâde: Müderris, mütercim, fikir adamı ve yazardır. Ahmet Hamdi Akseki: Din âlimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Diyanet İşleri başkanıdır. Mehmet Şemsettin Günaltay: İlim ve siyaset adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin on dördüncü başbakanıdır. İsmâil Hakkı Bereketzâde: Son devir Osmanlı âlimlerinden, yazardır. Ömer Ferit Kam: Son dönem şairlerinden, düşünür ve yazardır. Tâhirülmevlevî: Edebiyat tarihçisi, yazar ve şairdir. Abdürreşid İbrahim: Rusya Türkleri’nin ilk siyasî temsilcisi, İslâmcı gazeteci-yazar, seyyahtır.
Fikrî tartışmalar yürüttüğü dergiler; İctihad: Abdullah Cevdet’in (ö. 1932) idaresi altında yayımlanan ilmî, siyasî ve edebî muhtevalı bir dergidir. İslâm Mecmuası: I. Dünya Savaşı yıllarında yayımlanan fikir dergisidir.
Dergide üzerinde en çok durulan konular; “İslâm dünyası niçin geriledi, Müslümanlar nasıl kalkınabilir, İslâm terakkiye mâni midir, Müslümanları birleştirmek için ne yapılabilir, ilimle İslâm arasında çatışma var mıdır, İslâm toplumunun ilerlemesi için gerekli usul ve esaslar nelerdir, kadın hakları, din-dünya, din-devlet ilişkisi ve bunlar etrafındaki problemler nasıl çözülebilir, İslâmiyet ile Batı medeniyeti birleştirilebilir mi, ictihad gerekli mi değil mi” gibi başlıklar sayılabilir. Bu temel problemler etrafında fikir bildiren yazarlar, İslâm’ı anlatma biçiminin, dinî ilimlerin modern çağın gelişme ve ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda yeniden ele alınması gerektiği üzerinde durmuşlardır.
183. sayıda yayımlanan yeniden çıkış yazısında derginin İslâm âleminin uyanması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes görev kabul ettiği belirtilmiştir. Bu amaçla İslâm ülkelerinin toplumsal hayatını yakından tanımak, onların birbirleriyle tanışmalarına vesile olmak istenmiştir. Okuyucu sayısının arttırılması için neşredilen beyannâme, büyük ilgiye mazhar olmuş, bir ay içinde birçok abone yapılmıştır. Bunun üzerine derginin yazı kadrosuna ve içeriğine yönelik çalışmalar başlatılmış, “bunu haber alan büyük bir Müslüman” derginin üzerine kol kanat germiştir. Kendilerine yazı için başvurulan yazarlardan yardım sözü alınmıştır. Üç buçuk yıl süren Sırât-ı Müstakîm döneminde dergi, istikamet ve ciddiyetiyle bütün İslâm âlemine yayılmış, uyarıcı sesi Rusya, Çin, Hindistan ve Japonya’ya kadar ulaşmıştır. Çıkış yazısında ayrıca İslâm maarifinin terakkisine, İslâm kardeşliğinin teyidine hizmet edecek bir cemiyet kurmak üzere program hazırlanıp Dahiliye Nezâreti’ne başvurulduğu, Heybeliada’da Heybeliada Sebîlürreşâd Mekteb-i İbtidâîsi adıyla bir okulun kurulduğu ve kayıtlara başlandığı bildirilmiş, yönetmelik ve müfredat programı yayımlanmıştır. İlim ve fenle siyasiyat olmak üzere iki temel kısımdan oluştuğu belirtilen derginin bu ana başlıkları altındaki konuları arasında tefsîr-i şerif, hadîs-i şerif, içtimâiyat, felsefe, fıkıh ve fetva, edebiyat, tarih, tâlim ve terbiye, hutbe ve mevâiz, makalât, harekât-ı ilmiyye ve fikriyye, mekâtip, matbuat, şuûn bulunacaktır. Ayrıca tenkit ve takrizle İslâm ticaretgâhları, âsâr ve erbâb-ı sanâyi bölümleri yer alacaktır.
1908-1925 arasında, fikrî ve siyasî açıdan oldukça çalkantılı geçen on yedi yıllık süre içinde yayımını gerçekleştiren dergide meşrutiyet ve meşveret tartışmalarının sürdüğü bir ortamda meşrutiyet savunulmuş, âyet ve hadislerden nakillerle bu rejimin İslâmiyet’e uygunluğu açıklanmaya çalışılmıştır. Derginin bir yelpaze oluşturan yazarlarının ortak paydası, İslâm rasyonalizmi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecine girdiği dönemde öncelikle Osmanlı memleketlerinin ve bütün Müslümanların birliği üzerinde durulmuş, bu bağlamda müsâvat, uhuvvet ve kavmiyet temaları en temel konular arasında yer almıştır. Eşitlik, kardeşlik, birlik, kuvvet hazırlamak gibi hususlarda teşvik edici bir tutum söz konusuyken kavmiyetçilik düşüncesiyle mücadele edilmiştir.
2. BEYÂNÜLHAK:
Aralarında Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa Sabri Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen, İskilipli Mehmet Atıf Efendi, Mehmet Vehbi Efendi, Tahirul Mevlevi’nin olduğu ulema kökenli İslamcıların yayımlamaya başladığı dergi, 1912’ye kadar 182 sayı devam etti.
Gazetenin/mecmuanın muhtevasını; daha çok dinî, edebî, siyasî ve fennî konular oluşturmuş, bu konular için “makalât-ı dîniyye, ictimâiyye ve târîhiyye”, “kısm-ı edebî” ve “müteferrikat” bölümleri teşkil edilmiştir. Bütün yazılarda ilmî bakışın esas alındığı belirtilen gazetede çok sayıda dinî, tarihî ve sosyal konulu makale yanında genellikle İslâmî muhtevalı şiirlerden meydana gelen edebiyat bölümü de büyük bir yer tutmaktadır. “Müteferrikat” başlığı altında ise halkın dinî konulardaki şikâyetlerine, bunlara verilen cevaplara, gazete ile yazışan kişilerle açık haberleşmelere ve bazı hatırlatmalara yer verilmiştir.
3. CERİDE-İ SUFİYYE:
Cerîde-i Sûfiyye, II. Meşrutiyetin ilanından sonra yayımlanan dinî-tasavvufî mecmuadır. Cumhuriyet’in ilanından evvel yayımlanan tasavvuf ağırlıklı dergilerin en uzun ömürlüsü olan Cerîde-i Sûfiyye, 1 Eylül 1335 (1 Eylül 1919) tarihine kadar 161 sayı çıkabilmiştir.
Derginin başlığında önceleri “Rehber-i şerîat-ı Muhammediyye, kefîl-i hukuk-i Osmâniyye, hâdim-i millet-i İslâmiyye” yer almaktayken sonraki sayılarda bunun yerine “Tasavvufî, dinî, siyasî, ahlâkî, edebî Türk cerîde-i İslâmiyyesi’dir” ibaresi konulmuştur. 29-31 Temmuz 1330 (11-13 Ağustos 1914) tarihlerinde “Cerîde-i Sûfiyye’nin yevmî ve siyasî nüshasıdır” başlığıyla günlük gazete şeklinde yayımlanan dergi, tasavvuf başta olmak üzere dinî, ahlâkî, edebî konulara yer vermiştir. Cerîde-i Sûfiyye’nin Sebîlürreşâd, Beyânülhak gibi dinî dergilerden ayrıldığı en önemli nokta tarikat meselelerine geniş yer vermiş olmasıdır. Tarikat ve tasavvuf dünyasının seviyesini olumsuz yönde etkileyen “beşik şeyhliği”nin mahzurları üzerinde duran derginin başlatıp da sonuçlandıramadığı en önemli mesele tekke şeyhlerine yönelttiği sualler ve problemler olmuştur. Bu plan dâhilinde her şeyh poştnişini olduğu tekkenin tarihini yazıp gönderecek, Cerîde-i Sûfiyye de bu bilgileri işleyip yayımlamak amacındaydı. Eski Nâfia nâzırı Hulûsi’nin “İslâmiyet’te Sosyalizm Var mı?”, Abdülbâki Efendi’nin “Âlem-i İslâm’da Kadınlar” gibi değişik mevzularda döneme nispetle farklı konulara yer verilmiştir. “Şuûnat” ve “Siyasî” başlığını taşıyan sütunlarda iç ve dış siyasî olaylarla ilgili değerlendirme yazılarına yer verilmiştir.
4. HAREKET:
Basın hürriyetinin sınırlı olduğu bir devirde Hareket dergisi, ilk sayılarından itibaren din, milliyetçilik, sosyal nizam ve inkılâp gibi kavramlara resmî görüşün dışında yeni anlamlar yüklemesi bakımından önem taşır. Hatta devrin, ılımlı seviyede de olsa yönetime muhalefet gösteren tek dergisi olma özelliği dikkati çeker. Nitekim Nurettin Topçu’nun, Nizam Ahmed takma adıyla yazdığı “Çalgıcılar” başlıklı yazı ile (sy. 4, Mayıs 1939, s. 110-111) tek şef rejimini hicvettiği için dergi ve yazarı takibe uğramıştır. Bunun yanında Hareket’in yayın hayatına atıldığı yıllarda hiçbir dinî derginin bulunmadığı, dinî yayınların da gazetelerde bir çeşit romanlaştırılmış İslâm tarihi tefrikası veya ilmihal seviyesinde halk kitaplarından ibaret olduğu hatırlanmalıdır. Aynı yıllarda çıkmakta olan fikir dergilerinin başlıcalarından spiritüalist muhtevalı “Ağaç”, hümanist “Kültür Haftası” ve “İnsan”, aşırı devletçi ve Marksist “Kadro”, antikomünist “Fikir Hareketleri”, hümanist ve pozitivist “Yücel” ve benzerlerinin hemen tamamı iktidardaki tek partinin resmî görüşlerinin dışına çıkamayan dergilerdir. Bu bakımdan “Hareket” döneminin tek muhalif dergisi durumundadır.
Hareket’in ilk serisinde dergiyi, ideolojisini ve programını tanıtıcı bir takdim yazısı yoktur. Ancak hemen bütün dönemlerde derginin dünya görüşünü büyük çapta Nurettin Topçu’nun fikirlerinin yönlendirdiği belirlidir. Dergi adını, Topçu’nun doktora hocası Fransız filozofu Maurice Blondel’in hareket (action) felsefesinden alır. İlk sayıdaki “Hareket Felsefesi” başlıklı uzun makalede bu felsefeyi özetleyen Nurettin Topçu âlemin varlık, düşünce ve hareketin bütünü, dolayısıyla var olmanın da düşünmek ve hareket etmek demek olduğunu söyler. Ona göre insanın her hareketinde ilâhî iradenin rolü vardır. Bu sebeple her hareket ilâhî bir karakter taşır. Nurettin Topçu bu felsefenin metodunu ve kavramlarını İslâm tasavvufu için değerlendirmeye çalışmış ve Anadolu insanının felsefesini yapmak amacıyla kullanmıştır. Hareket’teki hemen her yazısında Türk milletinin bütün sosyal kurumlarıyla nasıl bir devlet ve toplum yapısına sahip olması gerektiği hususunda metafizik ve pratik yolları göstermiştir.
Derginin ideolojisi bu temel felsefenin ışığında gelişir. Özellikle din, milliyetçilik, sosyal nizam ve inkılâp gibi kavramlarda alışılmışın dışında yeni bakış açıları getirir. İlk dönem yazılarında doğrudan doğruya İslâm’dan bahsedilmediği, buna karşılık ahlâk, mesuliyet, hizmet, hakikat, vicdan, sonsuzluk, ebedîlik, iman, irade, diğerkâmlık gibi kavramlar altında bir İslâm nizamı düşüncesinin verilmek istendiği görülür. Türkiye’de nisbî bir basın hürriyetinin başladığı ikinci döneminden itibaren dergide, dinî meseleler daha belirlilik ve açıklık kazanır. Hareket’in bu konudaki yazıları İslâmî ahlâk, imanın derunî hazzı, mistik yaşayış ve cemiyet nizamı gibi düşünceler çerçevesinde gelişir. “Hareket’in Otuz Yılı” adlı tahlil yazısında Nurettin Topçu, “İlâhî prensiplerini Kur’an’da bulduğumuz bir kalp ahlâkının felsefî temellerini denedik” der. Ekonomi ve toplum düzeni konusunda da aşırı sermaye birikimine ve bunu doğuran aşırı sanayi gelişmesine karşı olan Hareket, bu düşüncenin tabii bir sonucu olarak devletçi bir anlayışı benimsemiştir.
5. BÜYÜK DOĞU:
Necip Fazıl Kısakürek, daha önce yayımladığı Ağaç dergisinden sonra II. Dünya Savaşı’nın en buhranlı zamanında daha çok siyasî ağırlığı olan yeni bir dergi çıkarır. İstanbul’da ilk sayısı 1 Eylül 1943’te çıkan Büyük Doğu, otuz beş yıl süreyle zaman zaman kapatılarak ve her defasında birinci sayıdan başlamak üzere Türkiye’de basın hayatının sürekli ve önemli bir yayın organı olmuştur. Haftalık, aylık ve günlük olarak toplam 512 sayı çıkmıştır.
Adını, çıkışından altı yıl önce Necip Fazıl’ın yazdığı ve “Türk Millî Marşı” olarak adlandırdığı şiirden alan Büyük Doğu’nun ilk sayısında başlık altına “Fikir-Sanat-Hareket-İş” ibaresi konmuştur. Daha çok siyasî karakteri olan bu dönemin kapaklarında, o yıllardaki benzeri dergilerde olduğu gibi savaş fotoğrafları ve çarpıcı alt yazılar yer almıştır. Necip Fazıl’ın dünya görüşünü ve cemiyet nizamına ait düşüncelerini aksettiren “İdeolocya Örgüsü” yazıları da bu dönemde başlamıştır. “İdeolocya Örgüsü”nün ilk yazısındaki, “Büyük Doğu Türk vatanının sınırları dışında herhangi bir coğrafya planını kucaklamıyor” ifadesi, derginin aynı zamanda millî karakterini belirtir. Nitekim ikinci dönemden itibaren kapaktaki dergi adının (ğ) harfi üzerindeki işaretin yıldızıyla beraber hilâl şeklinde olması da aynı sebepten kaynaklanmıştır.
İlk iki dönemden sonra giderek dinî makale ve tefrikalara geniş şekilde yer veren Büyük Doğu’da, Ağaç mecmuasında olduğu gibi, Necip Fazıl yazar kadrosunun siyasî yelpazesini zaman zaman oldukça geniş ve müsamahalı tutma yoluna gitmiştir. Dergideki birçok yazı çeşitli takma adlarla kendisi tarafından kaleme alınmış, bazı yazıları da değişik dönemlerde mükerrer olarak yayımlamıştır. Kendi imzası dışında Ne-Fe-Ka, Büyük Doğu, Be-De, Ahmet Abdülbaki, Adıdeğmez, Hikmet Sahibinin Abdinin Kölesi, Hi-Ab-Kö, Ozan, Bankacı, Prof. Ş. Ü., Neslihan Kısakürek takma adlarını kullanmıştır.
Büyük Doğu, geniş yazar kadrosu çerçevesinde şiirle birlikte hikâye, eleştiri, deneme ve günlük türlerinde yazıların yayımlandığı önemli bir yayın organı olmuştur. Bu sanat ve edebiyat türlerindeki yazılar yanında dergide siyaset, din, yakın devir tarihi, teknik, hukuk, tıp, masonluk, II. Abdülhamid ve Tanzimat’ın mahiyeti gibi konularda da dikkat çekici, uyarıcı ve ilmî yazılara yer verilmiştir.
Polemikleri, sansasyonel kapanış ve çıkışlarıyla da dikkati çeken Büyük Doğu, Türkiye’de İslâmcı harekete yol açan belli başlı yayın organlarından biri durumundadır. Dinî yayınların hemen hiç bulunmadığı bilhassa 1950 öncesinde, gençlerin dinî kültüre yönelmesinde oldukça önemli bir rol üstlenmiştir.
6. SERDENGEÇTİ:
Osman Yüksel Serdengeçti, Cumhuriyet Halk Partisi ve onun uygulamalarına cesaretle karşı koyduğu için dergisinin adını Serdengeçti koymuş ve bu isim, kendisinin özelliğiyle birleşmiştir. İslâm’ı, Türk milliyetini, tarih ve gelenekleri, mukaddesatı ve dince kutsal sayılan değerleri savunmak için çıkardığı, kapağına “Allah’a, millete, vatana koşanların dergisi” ibaresini yazdığı ve genellikle tek başına yönetip dağıttığı derginin son sayılarına kadar yazılarının çoğunu kendisi yazmıştır. 1950 seçimlerinden sonraki sayılarında Ali Fuat Başgil, Nihal Atsız, Eşref Edip Fergan ve daha sonraki sayılarında Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Kaplan, Peyami Safa gibi isimlerin de makaleleri (çoğu alıntı yoluyla) yer almıştır. Osman Yüksel, derginin ilk sayısında kendisini okuldan attıran zamanın Maarif Vekili/Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel hakkındaki sert yazısı sebebiyle hapse atılmış, çıktıktan sonra aynı sertlikte yazmaya devam etmiş, fakültesiyle ilgili yazdıklarından dolayı yine mahkûm edilmiştir.
Her ne kadar tam anlamıyla Kur’an ve Sünnet’in öngördüğü şekilde “tevhidî çizgi” diyebileceğimiz anlayış, yaklaşım ve hareket içerisinde ol(a)mayan bu dergilerin çoğu; yokluğun, yoksunluğun ve dahi maddi-manevi yoksulluğun olduğu söz konusu yıllar içerisinde ciddi sözlere ve işlere imza atmışlardır. Bu yüzden bize düşen, emektarlarını hayırla yâd etmektir. Çünkü onlar, öncülük, dergicilikte duayen oldular. Bugün “Genç Birikim” ve benzeri dergiler varsa bir anlamda onların attıkları tohumların bir izdüşümüdür.
Hazırlayan: Fatih PALA
fatihpalafatih@gmail.com