Lâ İlâhe İllallah
Arşiv Yazarlar

Lâ İlâhe İllallah

“Görmedin mi Allah, nasıl bir misal getirdi? Hoş bir kelime olan Kelime-i Tevhid, kökü yerde, sabit dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. O ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir durur. Kulu, Hakk’a yüceltir ve onun ebedi dostluğuna kavuşturur. Öğüt alsınlar diye Allah, insanlara böyle misaller verir” (İbrahim Suresi 24-25).

Bugün içerisinde yaşadığımız şu zamanda akide üzerinde gerçekleşen en büyük sapmalardan bir tanesi, yine “Lâ İlâhe İllallah” kelimesi üzerinde olmuştur. Müslüman toplumda “Lâ İlâhe İllallah” tevhid kelimesi, hiçbir anlam ifade etmemektedir. Artık “Lâ İlâhe İllallah”, sadece dilde tekrar edilen bir kelimeden öteye geçmemektedir. Dilleri ile defalarca “Lâ İlâhe İllallah” diyen ama bu söylemleri ile neleri reddetmeleri gerektiğini ve neleri kabul etmeleri gerektiğini bilmeyen insan toplulukları meydana gelmiştir. Lâ İlâhe İllallah’ın durumu, bir ses kaydediciye Lâ İlâhe İllallah’ı kaydetsek, açtığımız zaman o da “Lâ İlâhe İllallah” diye söyleyecektir. Günümüz insanları da aynı ses kaydedicinin söylediği gibi sadece Lâ İlâhe İllallah’ı söylemekteler.

Peki, Lâ İlâhe İllallah’ı nasıl anlamamız gerekir? Lâ İlâhe İllallah, iki kısımdan oluşmaktadır: 1. Reddetmek, 2. Kabul etmek.

“Lâ” demek, “hayır kabul etmiyorum, reddediyorum” demektir. “Lâ İlâhe” demek, kişinin apaçık bir şekilde tüm sahte ilahları, beşeri kanun ve yasaları Allah’ın şeriatinden başka kanun ve hüküm koyan sahte ilahları, red ve inkâr ettiğini ifade etmektir. Diğer bir anlamıyla da tüm tağutların inkârıdır ve İllâllah da, sadece Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmaktır, kanun ve hüküm koyucu olarak Allah’ı tanımaktır. Bakara suresi 256. ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip, Allah’a inanırsa kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah, işitir ve bilir.” İman etmek için önce reddetmemiz gerekiyor. Ayette geçen tağut kelimesi de Allah’a karşı haddi aşmak, azgınlaşmak anlamlarına gelir. Allah’a karşı isyankâr olan, tapınılan, gerek insan gerek şeytan, put, dikili taş, canlı-cansız Allah’tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Allah’ın hükümlerini beğenmeyip kendileri hüküm ve yasa belirleyenlerin hepsi tağuttur. Maalesef insanların günümüzde Allah’a değil, tağutlara ibadet ettiğini görmekteyiz.

Seyyid Kutub -Allah ondan razı olsun-, bu konuyla ilgili şöyle söylemiştir: “İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik etmektir. Allah’tan başka ilah bulunmadığına şahitlik ise, Yüce Allah’ın tek başına evrenin yaratıcısı olduğuna ve orada dilediği gibi tasarrufta bulunduğuna, kulların ibadet kastı taşıyan davranışlarını ve hayatla ilgili eylemlerini sadece ona sunacaklarına, kulların yasalarını sadece ondan edineceklerine, hayatlarına ilişkin konularda tek başına onun hükümlerine boyun eğeceklerine inanmakla somutlaşmaktadır.”

Üstad Mevdudi de bu konuyla ilgili şöyle söylemiştir: “Kim, bu anlamda Allah’tan başka ilah bulunmadığına şahitlik etmezse, hiçbir zaman şehadet getirmemiş ve İslam’a girmemiş demektir. Adı, lakabı ve soyu ne olursa olsun hangi bölgede bu anlamda Allah’tan başka ilah bulunmadığına şahitlik etme gerçeği gerçekleşmezse, o bölge hiçbir zaman Allah’ın dinini din edinmemiş ve asla İslam’a girmemiş demektir.”

“Lâ İlâhe İllallah” kelimesinin, onun ikrar eden kimse üzerine yüklediği birtakım sorumluluklar vardır. Bunlar, kişinin öncelikle Allah’ı rububiyetinde ve ulûhiyetinde isim ve sıfatlarında birlemesi, ibadetlerini sadece Allah’a tahsis etmesi, daha sonra da “Tevhid” kelimesinin ahlakıyla ahlaklanmasıdır.

“Rububiyet tevhidi” ne demektir? Allah’ın bu kâinatı tek başına yarattığına, yarattıklarının sahibi olduğuna, hükmünde takipçisi olmadığına, dirilten, yaşatan ve öldürenin o olduğuna, bütün canlılara rızık veren, her şeyin yöneticisi olduğuna, Allah’tan başka hiç kimsenin ve hiçbir şeyin ne kendi nefsine ne de başkasına onun izni ve dilemesi olmadıkça zarar ve fayda veremeyeceğine, dualara yalnızca onun icabet edeceğine inanmaktır.

Rububiyet tevhidi, Müslümanlarla müşrikler için -kabul bakımından- ortak bir tevhiddir. Yani müşrikler de Allah’ın rububiyetine inanmaktadırlar. Bundan dolayı Allah’ı sadece rububiyet noktasında tevhid etmek, kişinin Müslüman olması için yeterli değildir. Rabbimiz, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Resulüm, de ki; size gökten kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim malik ve hâkim bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor? Her türlü işi kim idare ediyor? ‘Allah!’ diyecekler. De ki: Öyleyse O’na asi olmaktan sakınmıyor musunuz?” (Yunus suresi 31. ayet).

Tevhid’in diğer bir kısmı ise uluhiyet tevhididir. Ulûhiyet tevhidi, ibadeti, eşi ve benzeri olmayan Allah’a has kılmak, O’na kayıtsız şartsız itaat etmek ve boyun eğmektir. İlah da ibadet edilen demektir. Ulûhiyet tevhidi, ilahlığı sadece Allah’a has kılmaktır. Tüm sahte ilahların yetki ve otorite sahibi olduğunu iddia eden tüm sahte Rablerin yetki ve otoritesini inkâr etmektir. Çünkü hâkim otorite ve yetki sahibi, ancak Allah’tır. Hüküm ve yasa belirleyen, helal ve haram sınırlarını tayin eden, insanları sevk ve idare eden yegâne ilah, O’dur. İbadet, ancak O’na, itaat yalnızca O’nun indirdiği hükümleredir. Hiçbir kulun, O’nun indirdiği hükümler dışında bir hükme itaat etmesi caiz değildir. Rabbimiz, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bazısından seni fitneye düşürmelerinden sakın. Eğer yüz çevirip giderlerse, bil ki Allah, ancak onların bazı günahları nedeniyle başına bir musibet vermek istiyordur.” (Maide suresi 49. ayet).

Evet, dünya kurulalı Tevhid ve Şirk, iki ayrı dinin adı olmuştur. Tevhid, kesinlikle hiçbir zaman ilkelerinden taviz vermemiştir. Ama şirk, her çağda kendi rengini değiştirmiştir. “Ben, bunu beğenmedim değiştir” gibi. Hâlbuki bütün peygamberlerin çağrısı, Tevhid üzerine olmuştur. Hiçbiri, kesinlikle Tevhid’den taviz vermemişlerdir. Çağıranlar, Tevhid’e çağırmışlar; çağrı yapan, yine tevhide çağrı yapmıştır. Tevhid’i olmayan hiçbir amel kabul olmayacak, Tevhid’i kapsamayan hiçbir cevap da kabul görmeyecektir. İmanımız, Rabbimiz ne şekilde istiyorsa o şekilde olmalı, Allah’ın istediği şekilde hayatımızı sürdürüp, Rabbimizi razı etmeliyiz.

Bütün peygamberler, “Allah’tan başka İlah yoktur” sözüne davet etmişlerdir. “İlah” kavramı ne demek, biraz anlamaya çalışalım. İlah, en çok sevilendir. Kimi seviyoruz, bir düşünelim. İlah, en çok korkulandır; kimden, haddinden fazla korkuyoruz? İlah, itirazsız itaat edilendir. Kime, itiraz etmeden itaat ediyoruz? İlah, insan hayatına sistem, nizam belirleyendir. Kim, insan hayatına sistem-nizam belirliyorsa, o ilah yerine geçer. İlah, kanun-yasa belirleyendir. Kim, kanun-yasa belirliyorsa o da ilahlığa kalkışmış demektir. -Rabbim, bizleri sahte ilahlardan korusun.- Rabbimiz, Furkan suresi 43. ayette şöyle buyurmaktadır: “Ey Muhammed, hevesini kendine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Nefsini ilahlaştıranı gördün mü?” buyurmaktadır. Allah’ın isteklerini, emirlerini, kurallarını bırakıp kendi kendine kanun-yasa belirleyenler, kendilerince akıllı olduklarını zannediyorlar.

Bize düşen görev ve sorumluluklar, içteki ve dıştaki tüm İlah ve tağutlara manasını bilerek bilinçli bir şekilde idrak ederek “Lâ” diyebilmektir. Nahl suresi 36. ayette Rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “And olsun ki biz, ‘Allah´a kulluk edin ve Tâğut´tan sakının’ diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!” Nisa suresi 60. ayette de Rabbimiz, şu şekilde buyurmaktadır: “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut’a inanmamaları, kendilerine emrolunduğu halde tâğut’un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan, onları büsbütün saptırmak istiyor.” Evet, bu sebepten dolayı bir insanın, hakiki mümin olması için, tağutu reddetmesi gerekiyor. Dilleri ile tağutu reddettiğini söyleyenler; uygulamada, eylemde reddetmezlerse, tağutların her dediğini yapıp peşinden giderlerse, kesinlikle tağutu reddetmiş olmazlar.

Evet, tevhid, sadece kuru bir söylemle kalmamalı. Tevhidin gereğini yerine getirmemiz gerekmektedir. Dünyalığa dalıp namazı terk etmemeliyiz. Allah’ın emirlerini emekli olmaya ertelememeliyiz. “Şu okul bir bitse de ondan sonra yaparım, diplomamı bir alsaydım, bir iş kursaydım” diyerek tevhidi sorumluluklarımızı ertelememeliyiz. Tevhidin anlamını tam manasıyla anlayan kişi; haramlardan, yasaklardan kesinlikle geri duracaktır. Kelime-i tevhid, kapının anahtarıdır. Kapıyı tevhidle açarsak, bütün hayatımız düzgün olacaktır. Sahabe hayatlarını okuyoruz, anlatıyoruz; onlar başkaydı, onlar şöyleydi, onlar böyleydi, onlar hemen iman ediyordu, onlar Kur’an’ı yavaş yavaş okuyup hayatlarına geçiriyorlardı. Evet, onlar, o dönemin sahabesiydi, onlara da aynı kitap inmişti, aynı peygambere iman ediyorlardı. Bizler de sahabe gibi olabiliriz. Bize de aynı kitap, aynı peygamber geldi. Okuduklarımızı, hayatımıza geçirip peygambere tam bağlı olabiliriz. Kur’an-ı Kerim’i hatim indirmek için hızlı hızlı okumamalıyız. Yavaş yavaş anlayarak okumalıyız, hayatımıza geçirmeliyiz. Anlattıklarımızı, sadece beğeni almak için anlatmamalıyız. Yaşamalıyız, yaşatmalıyız; bizler de sahabiler gibi olabiliriz. Yalnızca dünyalık için çalışmamalıyız. Ahiret hayatı, hep önceliğimiz olmalı. Rabbimiz, Âlâ suresi 14 ve 17. ayetler arası şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu kurtuluşa erdi, iyi temizlenen ve Rabbinin ismini anıp da namaz kılan. Fakat siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Hâlbuki ahiret daha hayırlı ve daha süreklidir.” Evet, ahiret hayatını çok önemsemeliyiz, ona göre hayat yaşamalıyız.

Yine, tevhidi bir imanın kapsamında Allah’tan başka Rab tanımamak vardır. Rab, Kur’an’da Allah lafzından sonra kullanılan en çok isimdir. 968 defa geçmektedir. Rab kelimesi, terbiye eden ve yetki anlamında Arapça bir isimdir. Rab, varlık âlemini yaratan, terbiye ederek geliştiren, onları maddi ve manevi olgunluğa götüren, terbiyenin gereklerine malik ve her şeye sahip olan Allah anlamına gelmektedir. Rab, ayrıca yardım etmek, yol göstermek, tasarruf etmek, korumak, her şeye hâkim olmak, emretmek ve yasaklamak, sakındırmak demektir. Rabbimiz, Nisa suresi 48 ve 116. ayetlerde bizlere şu şekilde uyarı vermektedir: “Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim, Allah’a şirk koşarsa o derin bir dalalete düşmüştür.” Evet, şirkin anlamı da şöyledir; ortak koşmak, ortaklık demektir. Tevhid kelimesinin zıttıdır. Şerik ise, ortak demektir. Kur’an-ı Kerim’de insanlar; tevhide yani Allah’ı birlemeye davet edilmişler, ona gerek zatında gerek sıfat ve fiillerinde başkalarını şerik yani ortak kılmaktan yalnız Allah’a mahsus olan ibadette başkalarını ona ortak etmekten şiddetle men edilmiştir.

Yaratılış gayemiz, Allah’a ibadet etmektir. Rabbimiz, Zariyat suresi 56. ayette şöyle buyurmaktadır: “Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” Evet, yalnızca Allah’a kulluk etmek için yaratıldık ve bizlere nasıl kulluk, nasıl ibadet etmemiz gerekiyorsa bunları öğretmek için peygamberler görevlendirilmiştir. Rabbimiz, bizlere bir şeyi emrettiği zaman onu nasıl öğreneceğimizi, nasıl uygulayacağımızı da mutlaka göndermiş ve öğretmiştir. Rabbimiz, Enbiya suresi 25. ayette de şöyle buyurmaktadır: “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona ‘benden başka İlah yoktur. Öyleyse bana kulluk edin’ diye vahyetmiş olmayalım.”

Evet, tevhidi olmayanın yalnızca Allah’a kulluğu asla söz konusu olmaz, olamaz. Tevhid yoksa, bir kişinin hayatında tevhidi bir anlayış yoksa, mutlaka ve mutlaka şirk vardır. Bunu böyle bilmeliyiz ve ona göre hayat yaşamalıyız. Rabbimiz, Araf Suresi 54 ayette de şöyle buyurmaktadır: “Dikkat edin! Yaratma, emir ve idare, yalnızca ona aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!” Yusuf suresi 40. Ayette de şöyle buyurmaktadır: “Hüküm, yalnızca Allah’a aittir. Siz ve atalarınız Allah’ı bırakıp kendi icadınız olarak kutladığınız şeylere kulluk ediyorsunuz. Oysa Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm, yalnız Allah’ındır. Kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din, budur. Fakat insanların çoğu bilmez.” Rabbim, bizlerin ayaklarını dini üzere sabit kılsın, bizleri kelime-i şehadet ve kelime-i tevhid’i anlayıp ona göre hayatımızı sürdürüp son nefesimizde de tevhid üzere can vermeyi nasip etsin. Âmin.

Emrah Doğru

Faydalanılan Eserler:

  1. Fi Zilali’l-Kur’an, Şehid Seyyid Kutub
  2. Gelin Müslüman Olalım, Ebu’l Âlâ el-Mevdûdî