Kul Olduğumuzu Hatırlamak / Farkında Olmak Ya Da Ahde Vefa
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Kul Olduğumuzu Hatırlamak / Farkında Olmak Ya Da Ahde Vefa

İmanın insana kazandırdığı hasletlerden biridir ahde vefa.

Hz. Peygamber(sav) “Ahdine vefâsı olmayanın imanı da (dini de) olamaz.” (Beyhakî, es-Sünnetü’l-Kübrâ, c. 9, s. 231

dua-edenler

 

Sözünde durmak, yaptığı anlaşmaya sadık kalmak, özünde ve sözünde doğru olmaktır ahde vefa.

Salih amel ve itikatla olgunlaşan kâmil mü’minin en bariz sıfatıdır ahde vefa.

“Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.” ﴾Araf, 172﴿

Bu ayeti kerime, insanlığın bir anlaşma ile kayıtlı olduğunu hatırlatmak için hitap tüm insanlığadır. Zira insanlar, o sözleşmenin şartlarını ne dereceye kadar yerine getirip getirmedikleri hususunda hesaba çekileceklerdir.

Bu olay rivayetlere göre, Hz. Adem’in yaratılışı esnasında olmuştu. O an, bütün meleklerin bir araya toplanarak, Adem’in önünde eğilmeleri emredilmiş ve ayrıca insanın, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu resmen ilân edilmişti.

Aynı şekilde, ilk yaratılıştan kıyamete kadar doğacak bütün nefisler bir kerede ve bir yerde hepsi toplanılmış, akletme yetkileri kendilerine verilmiş olarak ve Allah’ın huzurunda O’nun kendilerinin Rabbi olduğunu itiraf etmeleri istenmiştir. Kul oldukları hatırlatılmış ve dünya hayatında yaşarken Rab olarak Allah’ı hiçbir zaman unutmamaları gerektiği vurgulanmıştır.

Kur’an ve Sünnet bu olayın bizzat fiilen olduğunu belirtmektedir. Üstelik bu ahitleşme olayının kıyamet gününde, insanlara karşı hakiki bir belge olarak ileri sürüleceğini de Rabbimiz belirtmektedir.

Bu olayın fizik dünyada meydana gelmiş olduğuna inanıyoruz. Her şeye gücü yeten Allah, kıyamet gününe kadar yaratacağı Âdem neslinden her bir ferdi varlık alemine getirip ona anlama ve konuşma iktidarı vermiş ve sonra da hepsini bir kerede ve bir yerde huzurunda toplayarak onlardan Kendinden Başka İlâh ve Rab olmadığı ve Allah’a teslim olup her şeyiyle O’na itaat etmekten (İslâm) başka onlar için de doğru bir yol bulunmadığı hususunda söz almıştı.

“Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi bâtılcıların işlediği yüzünden bizi helak mı edeceksin?” dememeniz içindir.” ﴾ Araf, 173﴿

 

    Kendisi için bütün insanlardan söz alınan ve bu ayetin konusu olan husus:

Her bir şahsı işlediği fiiller hususunda bilinçli ve tam sorumlu yapmaktır. Böylece Rablerine karşı asi olanlar suçlarından dolayı hesaba çekilebilsinler.

Bu antlaşmadan sonra bir kimse, bir suçu, bilgisizlik yüzünden işlediği için temize çıkmaya ya da inhiraflarının sorumluluğunu kendinden evvel geçenlere yıkmaya kalkışamaz.

Allah; bu sözü almakla, insanların kalplerine, kendilerinin Rabbinin yalnız Allah, ve ilahlarının da gene yalnızca Allah olduğu hususunun gönüllere işlendiğine dikkat çekmektedir.

Zira, hiçbir kimse, “Ben bundan tamamen habersizdim” veya “kötü çevrem tarafından yoldan saptırıldım” diyerek sapkınlığının sorumluluğunu üstlenmekten kendini kurtaramaz.

Peygamberler, semavî kitaplar ve peygamberlerin yolundan giden davetçiler, insanlara bu sözlerini/ahidlerini hatırlatmaktadırlar.

Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim, bunlara “hatırlatıcılar” demektedir.

Çünkü bu peygamberler, semavî kitaplar ve Hakka davetçiler insanların zihinlerinde yeni bir şeyler oluşturmuyorlar, bazı hatırlatmalarla, kendilerinde zaten gizli potansiyel olarak bulunanı canlandırıyor ve gün yüzüne/bilinç düzeyine çıkarıyorlar.

İnsan, Allah’tan başka Rabb tanımayacağına dair Allah’a ahid vermiş, Allah da bu konuda kendisinden ahid almıştır; yani muahede yapmışlar, ahidleşmişlerdir.

    Bu ahdin, Allah’tan başkasını Rabb tanımamanın içinde, şeytana ibadet etmemek de vardır;

    “Ey Ademoğulları! ‘Şeytana ibadet etmeyin’ diye, size ahid vermedim mi?” (Yâsin, 60). 

Ahidleşme, insanoğlunun yaratıcısını bilmesi ve O’na yönelip ibadet etmesidir.

Bu tür bir ahid, fıtrî bir ahiddir.

Allah’ın varlığına inanmak ihtiyacı, insan yaratılışında sürekli ve kalıcıdır. Yalnız bazen insan şaşırıp yolunu sapıtır. O zaman Allah’ın rasulleri aracılığıyla gönderdiği emir ve yasaklara uyarsa ahde uymuş olur.

Ahidleşme Kur’anî bir metottur. Allah rasulleri ile onlara uyan, onların ashabı olan insanlar arasında gerek Allah’ın hükümlerini yaşama, gerek bunları muhafaza etme konusunda ahidleşmeler olmuştur.

“Allah’ın ahdini yerine getiriniz” (En’âm, 152) 

    “Onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler.” (Mü’minûn, 8)

    “Ey İsrailoğulları, sizi nasıl bir nimet ile nimetlendirdiğimi hatırlayın. Ve Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Siz, Benden korkun.” ( Bakara, 40) 

    Allah ile olan ahdine vefa göstermeyen, bu ahdi bozan ve bozmaya çalışan kimseden hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez.

    “Ama Allah’a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah’ın bitiştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar… İşte lânet onlara (dünya) yurdunun kötü sonucu onlaradır.” ( Ra’d, 25)

 Allah, İsrail oğullarından;,

    Namaz kılıp zekât vereceklerine,

    Peygamberlerine inanıp onları destekleyeceklerine,

    Allah’a güzel takdimelerde bulunacaklarına (faizsiz borç vereceklerine; Mâide, 12),

    Allah’tan başkasına tapmayacaklarına,

    Anaya babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edeceklerine (Bakara, 83),

    Birbirlerinin kanlarını dökmeyeceklerine,

     Birbirlerini yurtlarından çıkarmayacaklarına (Bakara, 84-85) dair söz almıştır.

    Fakat onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getirmemiş, ahidlerini bozmuş ve bunu alışkanlık haline getirmişlerdir ( Bakara, 100; Mâide, 13).

    Hz. Musa’ya karşı geldikleri için üzerlerine azap çökünce bunun kaldırılmasını istemişler, Hz. Musa da onlara, Allah’a verdikleri sözü hatırlatmıştır (Tâhâ, 86).

    Çünkü Yahudiler ne zaman Allah’a söz vermişlerse, içlerinden çoğu bu ahdi bozmuştur ( Bakara, 100).

    Allah, Hristiyanlardan da ahidler almış, fakat onlar sözlerinin bir kısmını unutmuşlardır (Mâide, 14). 

İnsanlar Allah’tan başkasına ibadet etmemeğe,  O’ndan başkasını rabb tanımamaya ahdetmişler/söz vermişlerdir.

Allah da bunun karşılığında, insanlara yardım edeceğini ve dünya hayatından sonraki ahiret hayatında onları cennetlere koymayı ahdetmiştir.

    Seyyid Kutub, bu ahidleşme konusuna şöyle açıklık getirir: “Allah ile beşer arasında akdolunan ahdin birçok çeşitleri vardır;

Bunlardan biri insanoğlunun Halik‘ını bilmesi ve O’na yönelip ibadet etmesi için yaratılışında sahip olduğu fıtrî ahiddir. Allah’ın mevcudiyetine inanmak ihtiyacı, insan fıtratında daimîdir….

Diğeri de, Allah’ın Adem (a.s.)’ı yeryüzüne halife göndererek ondan aldığı ahittir. Allah, peygamberler vasıtasıyla her kavim ve milletten de ahitler almıştır.

Ahidler gereğince;

Yalnız Allah’a ibadet etmeleri,

Hayatlarında Allah’ın şeriat ve nizamını hâkim kılmaları icab etmektedir.

İşte fâsıkların bozduğu ahidler bu ahidlerdir.

Verdiği sözde durmayıp Allah’la ahdini bozan kimse, aynı zamanda, Allah’la olan sözleşmesi dışındaki diğer ahidlerini de bozmuş sayılır.

Zira, Allah’ın ahdini bozmağa cür’et eden kimseden, hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez.

Yeryüzündeki bütün sapıklık ve fesatlar, Allah’ın emrinden uzaklaşmak, O’nunla olan ahdi bozmak ve bağlanmasını emrettiği bağları koparmak yüzünden doğuyor.

Yeryüzündeki anarşinin başı, Allah’ın beşer hayatını idare ve tanzim için seçtiği ilahî nizamdan yüz çevirmenin sonucudur.

İşte, neticesi mutlak surette hüsran olan yolun ayrılış noktası buradan başlar.

Şu halde, yeryüzü Allah’ın nizamı ile idare edilmekten mahrum ve hayat da şeriat-ı ilahîden uzak kaldığı müddetçe yeryüzünde huzur ve sükûn aranamaz.”

    Ahde vefa, Allah korkusuyla yakından alakalıdır. Bunun için sosyal muamelelerde dost ile düşman arasında herhangi bir ayrım yapılamaz. Her ikisi için de durum aynıdır. 

    Ahde vefa dünyevî bir menfaat karşılığında değiştirilecek bir husus değildir. Çünkü verilen söz Allah adına verilmiştir. Buradaki mesele Allah’a karşı verilen ahde vefâ meselesidir. Onun için de karşıdaki insanlar değil; Allah’ın emri gözetilir. 

    Allah’a verilen sözün gereği nedir? Allah cc. Hz.lerine hangi konuda ahit, söz verilmiştir.

    Kur’an-ı Kerim ‘deki ayetler ışığında bunu şöyle sıralayabiliriz:

    1) Allah’ı Rabb olarak kabul etmek,

    2) Allah’ın emir ve yasaklarına uymak,

    3) İbadetleri yerine getirmek,

    4) Şeytana ve dostlarına uymamak ve onlardan uzak durmak

    İnsan Allah’a kul olduğunu hatırlamak ve onun gereğini yapmakla ancak ahdini yerine getirebilir.

    Rabbim cümlemizi;

   Ahdini yerine getiren kullarından olmayı,

    Diğer insanlara ahidlerini hatırlatmayı,

    “Biz bundan habersizdik” demeyen kullarından olmayı nasip etsin.

Amin

 

Not, Kuran’ı kerimde ahid-anlaşma ile alakali tahmini 45 ayet geçiyor: 2.27, 2.40, 2.63, 2:80, 2:80, 2:84,  2:93, 2:100,  2:124, 2:125, 2:177, 3:76, 3:77,  3:81, 3:87, 4.21, 4:90, 5:1, 5:7,  5:12, 5:13,  5:14, 5:70, 6.152, 7:102, 7:134, 7:169, 8:56, 8:72, 9:7, 9:75, 9:111, 13:20, 13:25, 16:91, 16:95, 17:34, 19:78, 19:87, 20:115, 23:8, 33:23, 43:49, 48:10, 70:32,