Hayatta, her şeyin bir adı vardır… Sonbahar ise “hüzün mevsimi” olarak adlandırılır. Herhalde yaprak dökme vakti gelmiş ağaçların yavaş yavaş yapraklarını yere emanet etmesinden dolayı verilmiş bir mevsim ismidir. ”Hazan Mevsimi…” Oysaki Eylül ayı da sonbahardan bir ay sayılır. Lakin bu güzel Eylül ayı, biten yaz macerasını, kışın habercisi olan sonbahar arasını bağlayıcı olan ılıman bir aydır. Yemyeşil ağaçlar yerini sarılığa; dağlar, ovalar, yaylalar rolünü sonbaharın ellerine bırakır adeta. Sonbahar, kışa hazırlık mevsimidir. Kimimiz, sonbaharın tadını kadrajlara ve kahve fincanlarımıza sığdırmakla yetinsek de, kimimiz salça, pekmez, menemen kaynatarak, ipe o güzelim patlıcan, biber sebzelerini dizmekle bu mevsimin tadını çıkarır ve güzelliğini fark eder.

Nehirler, akarsular, denizler, soğukluğunu daha da artırarak çarpar insanın yüzüne, rüzgâr gibi. Otlar, çiçekler yaz neşesini bırakır hafif soğuklarda. Tabiat, kışın sağlığımızı korumak için birbirinden güzel Rabbimizin nimetlerini sıralar önümüze. Portakal, mandalina, ıhlamur, kuşburnu ve dahası… Toplanır hepsi birer birer, renk renk yazın şenliğini unutturmamak için.

Sonbahar; Kimimiz için ayrılıkken, kimimiz için kavuşmaktır. Kimimiz için soğuktan ibaretken, kimimiz için mevsimin sıcak ruhunu yaşamaktır. Ağaç bilir ki, ilkbaharın dönüşüyle dalları tekrar tomurcuklanıp yaprak açacaktır. Sonbahar; Kışa hazırlık aşamasındaki o tatlı mevsim…

İlk yağmurların çiseleyerek kuru toprağa düştüğü bahar. Yazın, suya doymamış dağlara değen o tatlı yağmur. Bir başka olur sonbahar yağmurları. Islanmak, daha bir zevkli olur sonbaharda. Zira sonbaharın tadı o tatlı yağmur altında hafif hafif ıslanarak çıkar.

Severim sonbaharı. Sarı, turuncu yere sûkût eden yaprakları, hatırlatır insana ölümü, bildirir haddini âdeta. Bir zamanlar yapraklar da havadan bakıyordu yere. Ama zamanı gelince onlar da mahkûm oldu düşmeye… Yine severim sonbaharı, pencereme damla damla vuran yağmurları, korkutmaz beni. Toprakla buluştuğunda çıkan o toprak kokusu, alır beni benden. İnsanları ne kadar kasvete doğru sürüklese de alır götürür beni saadete. Ne bunaltır insanı sıcağıyla ne de dondurur soğuğuyla. Mu’tedildir havası, öğretir insana itidalli olmayı. Yine de kurdurur insana sobayı. Pek tatlıdır yanında ısınmak, gece tavana vuran alevin dansını seyretmek huzur verir insana. Hele üstüne konulan, yapay parfümü aratmayan mandalina kabukları…

Severim üşümeyi, sonunda ısınmak varsa…

En güzel başlıklar lâyık olur şiirlere, kompozisyonlara. En güzel görüntüler konuk olur tuvallere. En anlamlı şiirler gebedir bu mevsime. Rüzgârın tellerinden bir teldir şiir. Bu mevsimde… Sonbahar, tefekkür mevsimidir. Düşen yapraklara, değişen iklime seyirci olmak yetmez. Bilakis üzerinde tefekkür ve tedebbür ederek ders almak gerekir. Sonbahar, bizlere ölümü anımsatmaya çalışır. Ah bi fark etsek…

Öğretir karıncalar insanlara tedbirli olmayı. Çalışkanlıklarıyla yaz mevsiminde. Kimileri yazın yan gelip yatarken; kimileri alır tedbirini, kışa güzel girmek için. Dizelenir bütün evde tatlı kışlıklar. Ne kadar zor olsa da… Sonbahar öğretmendir adeta. Dünyanın kimseye kalmayacağını, insanların er ya da geç yerin dibine mazhar olacağını, bir o kadar da umutların kesilmemesi. Çünkü insan, baharı görmek için sonbaharın yağmurunu, kışın ayazını yemelidir. Mühim olan baharı olduğu gibi sevmek değil; baharı, zorlayan şartlara rağmen sevmektir.

Bir de kuşların mevsimsel göçü vardır sonbaharda. Soğukluğu hissetti mi ayrılacağını anlarlar bulundukları mekânlardan. Süzülürler gün batımında, oluştururlar gökyüzünün süsünü. İşte bu kuşlardan da öğreneceğimiz çok şey vardır. Onlar da göç ederek başka bir sıcak ülkeye gitmenin sorumluluğunu hatırlatır. Kısacası bütün canlılar bilir sorumluluğunu… Ayılar, yatar kış uykusuna. Arılar, yaz boyunca topladıkları çiçek polenleriyle bal yapar ve çekilirler yuvalarına. Karıncalar, çalışır yaz boyunca, sorumsuz ağustos böceği misali, âleme kötü ibret olmamak için. Hayvan deyip geçmemek lazım; zira onlar öğretir insana sorumluluklarını. Sonbahar, mesuliyetlerin bilincine varmanın mevsimidir. Sorumluluğunu o mevsimde yerine getirmeyenler, kışın cefasını çekmeye mecburdur.

Severim kuşların göçüne şahit olmayı, sonunda kavuşmak varsa…

Otururduk babaannem ile bahçemizde, son meyvelerin hasadından sonra… Derdi, bir daha nasip olur mu görmek yaz mevsimini. Derdim, öldükten sonra dirilten Allah, izin verirse neden olmasın. İşte böyle bir mevsim sonbahar… Başlangıcında dahi yazı özletiverir. İşte bu yüzden kimi için özlemdir, hasrettir… Kimileri için de ıslanmanın, üşümenin habercisi olan bir mevsimdir. Sonbahar bu, kimi için son “bahar”ken kimi için “güz”dür.

Yazlık kıyafetlerin kaldırılıp kışlıkların dürüldüğü mevsimdir. Ninelerimizin, annelerimizin ördüğü, hem içi hem dışı ısıtan patik, atkı ve hırkaların içine gömülmektir. Yaz mevsiminde soğuk içecekleri içerken; güz mevsiminde, ıhlamur, kuşburnu, kahve gibi sıcacık içeceklerin arayışına gireriz. Hayalde canlandırması bile ne güzel… Yağmurun toprak üstünde oluşturduğu noktacıkları, sarı yaprakların ağaçlardan yere doğru süzülüşünü, sıcacık hırka ve patiklerimizle pencere önünde seyretmek pek haz vericidir. Sonbaharın en güzel yanı da bu tabiat güzelliklerine kahve eşliğinde şahit olmaktır. Yere düşen yaprakların üzerinde, Rabbimizin nimetlerini tefekkür ederek yürümektir…

Severim yaza veda etmeyi, sonunda kavuşmak varsa…

 

BIRAKIN,

üşüten sonbahar yeli olsun,

ıslatan yağmur damlaları olsun,

veda eden göç kuşları olsun…

 

YETER Kİ

üşüten kalbimiz,

ıslanan hayallerimiz,

veda eden umutlarımız

olmasın…

 

“Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar” der Zarifoğlu…

 

Nisa Rümeysa Doğru