Bosna’da, Dağlarda Kavgadayken Şehid Olmuştu Selami Yurdan
Arşiv Yazarlar

Bosna’da, Dağlarda Kavgadayken Şehid Olmuştu Selami Yurdan

Dünyanın kalbi “Bosna… Bosna…” diye atarken 1992’de -tıpkı şu an Suriye, Afganistan, Filistin, Mısır, Arakan, Doğu Türkistan, Çeçenya vd. diye attığı gibi-, Türkiye topraklarından zulme rızayı ar bilen, bu hali imansızlık gören yiğitler vardı. Bu yiğitler, hep var olagelmişlerdir zaten.

Sırplar, ümmet coğrafyamızın Bosna yanını muhasara altına almışken, mücahid ruhlu Müslümanlar durur muydu hiç? İşte onlardan birisi de o günlerin cesaret ve iman timsali Selami Yurdan’dır. O bölgedeki kardeşlerinin kavgasına ve davasına omuz vermek için, yollara tebessüm sararak kendi memleketine el sallamıştır. Ve şehidler içinde öyle güzel bir şehid olmuştur ki, unutmuyoruz onu, unutamıyoruz hâlâ. Çünkü yaşıyordu, çünkü Rabbinin yüce kelamında vasfettiği üzere katında rızıklananlardan olmuştu Selami.

Müminler için toprak ve vatan kavramları, iman çerçevesinde anlamlarını bulur. Dünyanın neresinde Müslümanlar yaşıyorsa, bulundukları yerlerde kimler Müslümanlıklarının kavgasını veriyorlarsa onlar “biz”dendir ve o topraklar “bizim”dir. Bize, sınır tanımayan bir inanç haritasını çizen Rabbimize, hamd-u senalar olsun. İşte memleketi Ağrı/Patnos olmasına rağmen yüreği Bosnalı kardeşleriyle çarpan güzel Müslüman Selami Yurdan da bu şuur içinde olarak yüreğinin sesine uyup Bosna’daki Sırplara karşı sürdürülen İslamî mücadelenin Saraybosna cephesinde yerini almıştı o günlerde.

“Karanlığa ışık serpen aydınlığın meş’alesi…”

Onunla ilgili en geniş bilgiyi, Mehmet Ali Tekin’in iki cilt olarak hazırladığı Şehidlerimiz isimli eserinin ilk cildinden alıyoruz. Orada, arkadaşı Ufuk’un anlattıkları, şehidimizin ne kadar da şehadete sevdalı bir hale büründüğünü fark ettiriyor. Cihadın bağrına ayak basar basmaz hemen vuruşmaların en yoğun olduğu yerlere gitmek ve bir an önce Rabbine kavuşmak, şehid olmak ister. Durmayı yediremez kendine, “Biz buraya şehid olmaya geldik” der.[1] Ve sonra da karın boşluğundan yediği tek kurşunla ruhunu teslim etmeden evvel, beş kere “Tekbir” getirerek, zaten fazla ısınamadığı dünyayı, kendi haline bırakır. En güzel ölümle can emanetini Rabbine iade etmenin hoşnutluğu ve huzuruyla gözlerini, gerçek hayata ebediyen açmak için, kısa müddetliğine yumuverir.

Biz, onu daha çok ezgilerimizden-marşlarımızdan tanırız. Sağ olsunlar, ezgi-marş sanatçılarımız, Selami Yurdan renkli eserlerini, samimiyetlerinin en sıcak tonlarıyla söylemişlerdir. Grup Kıvılcım, “Karanlığa ışık serpen aydınlığın meş’alesi/ Soğuk iklimde gül yetiştiren sen sevdanın emekçisi” demişti “Çeçen Dansı” albümlerinde mesela şehid Selami için. Yine, Hasan Enes, “Hepsinden Öte İsyan-Kıyam Türküleri” albümündeki “Sen Beklenen” ezgisinde dünyadaki bütün kutlu dava yolcularına selam gönderirken “Şehid Selami Yurdan”ı da unutmaz. Sonra, “Bosna’da, dağlarda en önde kavgada” sözleriyle örülen ağıt ve sevda yüklü bir çalışma gelir dertli bir müminin sesinden “Şehidler Kervanı-6” albümünde. Allahu Teâlâ’nın katında ölü olmayan vahiy erleri, ezgilerimiz vesilesiyle de kalplerimizde ve zihinlerimizde hep yaşıyor durumdalar. Hamd olsun.

Şehid Selami Yurdan için, 28 Ağustos 1992 Cuma günü İstanbul Beyazıt meydanında gıyabî cenaze namazı kılınmıştır. Namazdan sonra Bosna-Hersek katliamı, ABD’nin, BM’nin ve benzerlerinin tutumları, orada bulunan iki binden fazla Müslüman tarafından protesto edilir. O protesto eyleminde bir Müslüman, şunları ifade eder: “Selami Yurdan kardeşimiz, Saraybosna’da şehid düştü. O, şehid olarak evrensel İslamî hareketin varlığına şehadet etti. Biz de şehadet ediyoruz ki; yeryüzünde fitne kalmayıncaya, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar canımızla, malımızla, eşimizle, çocuklarımızla İslamî mücadelenin bilinçli bir üyesi olmaya çalışacak ve tevhidi mücadeleyi nefsimizde, içinde yaşadığımız toplumda ve tüm dünya istikbarına karşı sürdüreceğiz.”[2]

O gün; “Şehidler Ölmez”, “Şehid Selami Yolun Devam Edecek”, “İslami Hareket Engellenemez”, “Kahrolsun Amerika”, “Birleşmiş Milletler Terör Örgütü”, “Yaşasın Bosna Direnişimiz” gibi sloganlar, eylemin heyecanını yansıtan sözler olmuştur.

“Beş milyon oğlum olsa bile onları Allah yolunda feda etmeye hazırım”

Oğuldan bahsedip de babadan bahsetmemek olmaz ki! Şehidimizin, en az kendisi kadar cengâver olan ve 1997’de vefat eden babası Ferman Yurdan’ın, oğlunun şehadetinin ardından İstanbul Beyazıt Camii meydanında kılınan gıyabi cenaze namazının sonrasında yaptığı konuşması, onun şehadet bilincinin kuşattığı bir aile reisi olduğunu anlatır oradakilere. Ve Ferman amca, binlerce Müslüman’ın gözyaşlarını akıttığına şahit olan o meydanda, şu sözleri terennüm eder:

“Selami’nin düğününe hoş geldiniz. Bu gıyabî cenaze namazını, oğlum Selami’nin düğün merasimi olarak kabul ediyorum.

Ey nüfus kâğıdında Müslüman yazanlar! Bu dava, hepimizin davasıdır. Ben, bugün oğlum Selami’nin Bosna-Hersek’te şehid olmasının gururunu taşıyorum. Benim bir Selami’m gittiyse, geriye daha beş Selami’m var. Şehidlik, Cenab-ı Allah’ın lütfudur. Değil beş oğlum, beş milyon oğlum olsa bile onları Allah yolunda feda etmeye hazırım. Davamıza hep birlikte sahip çıkalım.”[3]

Allahu Ekber!

Otuz yıl önce henüz yirmi altısındayken, yaz sıcağının insanı kavurduğu günlerin birinde, 22 Ağustos 1992 tarihinde, şehadetle doğrulan ve yoğrulan yüreğini, bilge ve öncü Müslüman Aliya İzzetbegoviç’in toprağında yani Bosna dağlarında Rabbine yükseltir Selami Yurdan. Öğrendiğimize göre, “Bosna’daki ilk Türkiyeli Müslüman şehid” olan Yurdan, tevhidin; şirke, zulme, tuğyana ve küffara galip geleceğinin meş’alesini yakarak izzetli bir gidişle gitmiştir. Ne mutlu onun yolunu tutabilenlere! Allah (cc) için yaşayıp ve yine O’nun için ölmeyi canından ve malından aziz bilen her bir şehadet erine selam olsun.

Fatih Pala

fatihpalafatih@gmail.com

[1] Mehmet Ali Tekin, Şehidlerimiz 1-2, Selam ve Misyon Yay, Eylül 1999 – Şubat 2007, İstanbul.

[2] Ali Gözcü, “Bosna’da Direniş ve Şehadet”, Haksöz dergisi, Eylül 1992 tarihli (18.) sayısı, İstanbul.

[3] Age.